Bir zamanlar bu ülkede okul bitirip memur ya da bir meslek sahibi olmak, ailelerin en büyük gurur kaynağıydı. “Okusun da eline bir meslek geçsin” denirdi. Üniversiteye giden genç, sülalenin yüz akı olurdu. Ancak o dönemler artık geride kaldı. Türkiye, her alanda geliştirilirken, eğitimde tuhaf bir gerileme yaşadı. Şimdi neredeyse her şehirde bir üniversite var; her köşede bir fakülte veya yüksekokul, her binada bir bölüm açılmış durumda. Fakat asıl soru şu: Bunca üniversite neden var, eğer mezun olanlar iş bulamıyorsa?
***
Lise biter bitmez sınav maratonuna giren gençler, puanlarına göre bir bölüme yerleşiyor. Önlisans ya da lisans fark etmez; süreç boyunca para harcıyor, zaman harcıyor, umut harcıyor. Mezun olduklarında ellerinde bir diploma, içlerinde büyük beklentiler oluyor. Fakat o kapılar bir türlü açılmıyor. Kamuda istihdam şansı sınırlı. KPSS maratonu, atama süreci, şans faktörü derken yıllar geçiyor. Atanamayanlar, mecburen özel sektöre yöneliyor. Orada da tablo pek iç açıcı değil. İşverenin gözünde “üniversite mezunu” ibaresinin artık bir değeri kalmadı. Çünkü biliyor ki dışarıda bu işi yapmaya razı bin kişi daha var.
***
Bugün Türkiye’de birçok üniversite mezunu, asgari ücrete çalışıyor. Kimi “ben bu maaşa çalışmam” diyerek direniyor, kimi “hiç yoktan iyidir, sigortam yatsın” diyerek razı geliyor. Yıllarca okumuş, çabalamış, kendine bir gelecek kurmaya çalışmış gençler; geçim derdi, kira, evlilik, çocuk gibi gerçeklerle boğuşuyor. Üniversite sayısı arttıkça, değeri azaldı. Eğitim bir hedef olmaktan çıkıp bir formaliteye dönüştü. Mezun olmak, bir ayrıcalık değil, adeta bir yük haline geldi.
***
Üniversite okuyan herkes kamuda memur olamayacaksa, dışarıda da asgari ücrete özel sektörde çalışacaksa o halde bu kadar üniversite neden var? Her şehirde bir kampüs, her kampüste onlarca bölüm açmanın amacı ne? Eğitimin niteliğinden çok niceliğine odaklanıldığında, sonuç ortada: diplomalı işsizler ordusu. Üniversiteler işsiz gençler fabrikasına dönmüş durumda. Mezun sayısı artarken, istihdam olanakları aynı oranda artmıyor. Bu dengesizlik hem bireyde umutsuzluk yaratıyor hem de toplumsal adalet duygusunu zedeliyor.
***
Bugün halk arasında sıkça duyulan bir cümle var: “Ben çocuğumu okutmayacağım, meslek öğrensin. Üniversite okuyanlar da asgari ücrete çalışıyor.” Bu söz belki acı, ama maalesef gerçeği yansıtıyor. Ülke genelinde artık el emeğiyle çalışanlar, teknik bilgiye sahip ustalar, genç diplomalılardan daha çok kazanıyor. Bu da toplumsal değerlerin ters yüz oluşunun göstergesi.
***
Bir ülke için en büyük tehlike, eğitimli insanın umudunu kaybetmesidir. Biz bugün o noktaya yaklaşıyoruz. Üniversite tahsili, bir zamanlar geleceğe açılan kapıydı; şimdi çoğu genç için kapanmış bir pencere. Ve geldiğimiz noktada acı bir ironi karşımızda duruyor:
“Üniversite tahsillilerinin asgari ücretlisi makbuldür.”