İnsanoğlu bu dünyaya geldiği andan itibaren bir yaşam mücadelesinin içine düşer. Büyür, değişir, öğrenir, kimi zaman yara alır. Gün geçtikçe yükler artar, yollar zorlaşır. Hayat hiçbir zaman ilkokulda çizdiğimiz o çatılı ev, tepedeki güneş ve bahçede oynayan çocukların olduğu resim kadar toz pembe değildir.

***

Peki bu yaşamda her şey hüzün müdür? Elbette değil. Fakat biz insanlar, çoğu zaman hayatı bütünüyle yönetmeye çalışıyoruz. Hep her şeyin mükemmel olmasını, kusursuz ilerlemesini istiyoruz. Oysa bu çaba çoğu zaman bizi yoruyor, hatta elimizden gelenle yetinmeyi unutturuyor. Çünkü bazen hayatın başrolü biz değilizdir, karar veren, yönü tayin eden hayatın ta kendisidir.

***

Açık denizde bir rüzgar vardır, bir de yelken. Yelkeni sen açar, yönünü belirlersin. Ama rüzgarı sen yönetemezsin. Rüzgar, senin kontrolünün dışındadır; ne zaman, nereden eseceğini sen bilemezsin. İşte hayat da böyledir. Hayatın bir akışı, bir rüzgarı vardır. Yelken ise senin kararların, tavırların, tutumundur. Rüzgarı değiştiremezsin ama yelkenini ayarlayarak yönünü belirleyebilirsin.

***

Ne yazık ki çoğu zaman bu gerçeği unutup kendimizi suçluyoruz. Her şeyin neden istediğimiz gibi gitmediğini sorguluyor, rüzgarın yönüne kızıyoruz. Oysa bazen olan, olması gerekendir. Hayatın sert dalgaları içinde “Neden böyle oldu?” demek yerine, “Bundan ne öğrenebilirim?” diye sormayı öğrenmeliyiz.

***

Mutluluk; her şey yolunda gittiğinde değil, gidişata rağmen huzurlu kalabildiğinde başlar. Değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabullenmeyi öğrenmek, yaşam kalitemizi artırır. Çünkü mutluluk, bazen rüzgarın yönünü değil, yelkenin ayarını değiştirmekten geçer.

Sonuç olarak, bizler rüzgarı değil, yelkeni yönetmeliyiz. Ancak o zaman hem kendi gücümüzün farkına varır, hem de hayatın doğal akışında huzuru bulabiliriz.