Whatsapp Görsel 2025 11 06 Saat 15.02.43 596Fc069

DÖŞ CEBİ

Mehmet Yaşar

Yahya Kemal’in Nesirleri

Yahya Kemal Beyatlı deyince aklımıza hemen o muhteşem mısralar ve "Sessiz Gemi"yi, "Süleymaniye'de Bayram Sabahı"nı yazan büyük bir şair gelir. Fakat bu görkemli şair kimliğinin ardında, şiirinin köklerini besleyen, en az şiirleri kadar değerli ve derin bir nesir dünyası var. Onun "Aziz İstanbul," "Eğil Dağlar," "Edebiyata Dair" veya "Tarih Musâhabeleri" gibi eserlerinde toplanan nesirleri, aslında sadece bir edebiyatçı ya da tarihçinin görüşlerini değil, şiirinin mütemmim cüzünü, sanatının dayandığı zemini ihbar eder.

Bu yazıları, dost meclisinde, harikulade Türkçe hassasiyeti ve telaffuzu olan bilge bir kişinin size içtenlikle bir şeyler anlattığı derin bir sohbet gibi düşünebiliriz. Yahya Kemal, nesirde aradığı üsluba "beyaz lisan" adını vermiş. Bu, süsten, ağdalı dilden, yapaylıktan arınmış, doğal ve akıcı, tam da İstanbul'un o zarif konuşma diline uygun bir Türkçe demek. O, şiirde mısranın mükemmeliyetini, yani "mısra-ı berceste"yi kovaladığı gibi, nesirde de cümlenin ahengini ve duruluğunu yakalamaya çalışmıştır. Onun nesirlerini okurken, Türkçe’nin o ince ve seçkin zarafetine ulaşmış bir yazarın sohbetine ortak olduğunuzu hissedersiniz.

Peki bu samimi sohbetlerde bize neler anlatır? Yahya Kemal, nesirlerinde temelde üç büyük tutkusunu birleştirir sanki: Tarih şuuru, İstanbul sevgisi ve Türkçe hassasiyeti. Özellikle Millî Mücadele yıllarındaki gözlemlerini ve hissiyatını aktardığı "Eğil Dağlar", onun kuru bir tarihçi olmadığını, aksine tarihi, bir milletin vicdanı, onuru ve geleceğe yön veren ahlaki bir kaynak olarak gördüğünü gösterir. Bu yazılarla, bize o zor günlerin ruh halini, millî ruhun nasıl dirildiğini samimiyetle aktarır ve Anadolu'daki direnişe dair gözlemlerini, hayranlığını dile getirir.

"Aziz İstanbul"da, özetle şehr-i İstanbul'un sadece coğrafi bir mekan olmadığını, yüzyıllardır süregelen bir Türk medeniyetinin tecessüm etmiş hali olduğunu vurgular. Onun için İstanbul, bir şehir olmanın ötesinde, bir sanat eseri, bir medeniyet fikridir ki “Farz-ı muhâl olarak Türklüğün, yeryüzünde güzellik namına başka bir eseri olmasaydı, yalnız bu şehir onun nasıl yaratıcı bir kudrette olduğunu ispat etmeye kifayet ederdi.” der. Tabi Yahya Kemal, İstanbul’un yüzyıllar içindeki değişiminin fotoğrafını vermeye çalışırken biz de bugünkü halini düşünüp kahroluyoruz ama yine de İstanbul ne kadar değişse de kalbimizdeki manası dipdiri duruyor ya bu avuntu bile yetiyor insana: Türk İstanbul!

Öte yandan, "Edebiyata Dair" eseri, onun şiir ve dil üzerine kanaatlerini, özellikle de Türkçenin musikisi ve ahengi hakkındaki düşüncelerini gösterir mahiyettedir. Okurken belki farkında olmadan Türkçe’ye olan aşkınız yeniden canlanıyor, ateş yeniden harlanıyor.

“Tarih Musahabeleri”nde ise devirlerden hadiselere, önemli tarihlerden portrelere bir tarih gezintisine çıkarıyor yazar okuyucuyu. Adından da anlaşılacağı üzere tarih sohbetlerinin içinde buluyorsunuz kendinizi. Bazen “Ah! Şu da şöyle olmasaydı, böyle olurdu.” diye dizlerinize vurasınız geliyor, bazen de “Vay yıllar!” diye düşlere dalıyorsunuz.

Hâsıl-ı kelam, Yahya Kemal’in nesirlerini okuyunca şöyle düşünmek zorunda kalıyorsunuz: Şiirleri gökyüzü ise nesirleri de o gökyüzünü taşıyan yeryüzüdür.

Enver Çapar

Unesco Yaratıcı Şehirler Ağına Katılan Maraş

Şairler şehri Kahramanmaraş geçtiğimiz günlerde UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağına Edebiyat temasıyla dahil oldu. Yaklaşık beş altı yıldır verilen bir mücadelenin ürünü olan bu başarıyı kutluyoruz. Kahramanmaraş Büyükşehir belediyesinin öncülüğünde yürütülen kültürel faaliyetler böylece tescillenmiş oldu. Belediye ile birlikte emeği geçen herkesi kutlamak gerekir. Böyle bir unvan almasa dahi Maraş tüm Türkiye’de şairler ve yazarlar şehri olarak biliniyordu. Bu unvanla birlikte artık dünyaca tanınan bir edebiyat şehri olmuş oldu.

Şimdi biz ne olduk?

Ara sıra adını haberlerde duyduğumuz ama hakkında pek fazla bir şey bilmediğimiz UNESCO’nun ne olduğunu, vizyonu ve misyonunu, yaratıcı şehirler ağının tanımını kurumun internet sitesinden özetleyerek aşağıya aldım.

“UNESCO 1945 yılında Londra’da kurulmuştur. Amblemi Eski Yunan Tapınağı’dır. Açılımı: Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumudur. Eğitim, bilim, kültür, bilgi ve iletişim alanlarında uluslararası iş birliğini teşvik ederek barış ve güvenliğe katkıda bulunmaktadır.”

“UNESCO toplumsal cinsiyet eşitliğini bir insan hakları sorunu ve sürdürülebilir insan merkezli kalkınmanın ön koşulu olarak benimsemektedir. UNESCO'nun kuruluşu, ırkçılık ve antisemitizmin zulmüne karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır”

“Yaratıcı Şehirler Ağı Programı, yerel aktörler tarafından yürütülen kültürel endüstrilerin yaratıcı, ekonomik, sosyal potansiyelini geliştirmeyi amaçlamakta ve bu sebeple UNESCO’nun kültürel çeşitlilik ideallerini desteklemektedir.

Yaratıcı Şehirler Ağı, şehirler tarafından kendi yetenek ve enerjilerini yönlendirecekleri yaratıcı endüstri sektörü tercihlerine göre seçilebilecek sekiz tema etrafında şekillendirilmiştir. Bu temalar edebiyat, film, müzik, zanaat ve halk sanatları, tasarım, gastronomi, medya sanatları ve mimari olarak belirlenmiştir.”

Bu bilgileri şunun için paylaştım. Batı’dan gelen her şeye temkinli yaklaşmak gerekir. Üstün olan, belirleyici ve karar verici konumunda görmemeliyiz Batı’yı. Bizler her alanda zirve bir medeniyetin mirasçılarıyız. Kompleks ve hayranlıkla Batı’ya bakan, ondan medet uman bir millet değiliz. Nobel edebiyat ödülü almış vatan haini bir yazarımızın olması bize bu konularda teennili olmamız gerektiğini gösteriyor.

Maraş’ta eskiden beri gelen bir edebiyat damarı vardır. Bu damar güçlenerek devam etmekte. Bu damar kendi değerlerimiz üzerinden yükseliyor. Taşra imkanları dahilinde kültürel faaliyetler sürdürülmekte. Kahramanmaraş Büyükşehir belediyesinin kültür yayınları ve programları şehrin edebiyatına önemli katkılar sunuyor. Bu yıl onuncusu düzenlenen kitap fuarı, kitaba ulaşmak ve o atmosferi teneffüs etmek isteyenler için büyük bir hizmet. Kültür faaliyetlerinde süreklilik olursa sonuç alınır. Kitap fuarı ve Edebiyat Günleri artık geleneksel hale geldi diyebiliriz Maraş’ta.

Edebiyat ve sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının yaptığı çalışmaları da zikretmek gerekir. Dergi çıkaran, kitap çalışmaları olan, kültür ve sanat alanlarında gayret gösteren kişi ve kuruluşlar bu şehrin edebiyat şehri olmasında önemli rol oynamaktadır.

Asrın felaketinde büyük yara alan Maraş, yavaş yavaş toparlanıyor. Sözün iyileştirici gücüne inanarak edebiyatı deprem yarasına merhem etmeye çalıştık. Şehrin ilk kütüphanesi Karacaoğlan kütüphanesi depremde hasar aldı ve yıkılmak zorunda kaldı. Yedi Güzel Adam Edebiyat müzesi de ağır hasarlıydı ama şimdi yeniden restore ediliyor. Şehre yakışan büyük bir kütüphanemiz, sahaflar çarşımız ve yeni kültürel mekanlarımız olduğu zaman şehirde kültür ve edebiyat daha canlı olacaktır kanaatindeyiz. İstiklal Madalyamızın 100. yılında gelen bu Edebiyat Şehri unvanını şöyle anlamalıyız: İstikbalimiz, bizi biz yapan İslam Medeniyeti değerlerimizi, İslam’ın ahlak ve faziletini, Türklüğün gurur ve şuurunu korumakla güvende olacaktır.

Hasan Bazı

maraş söz varlığı

güzel türkçemiz dünyadaki birçok dile nazaran söyleyişindeki eda ve konuşmadaki akıcılığı bakımından büyük bir zenginliğe sahiptir. türkiye’nin bütün yörelerinde farklı ağızlar konuşulur. bu ağızların kayıt altına alınması ve muhafaza edilmesi ehemmiyetlidir. türk dil kurumu 1932 yılından itibaren bu ağızları kayıt altına almaya başlamıştır. bu kayıtlar daha sonraları türkiye’de halk ağzından derleme sözlüğü adıyla altı bin sözcüğü barındıran bir eser olarak yayımlanmıştır. bahsi geçen eserde bittabi kahramanmaraş’ımız da yerini almıştır.

kahramanmaraş, akdeniz bölgesinin doğu sınırında yer alan bir şehir olması münasebetiyle aynı zamanda iç anadolu, doğu anadolu ve güneydoğu anadolu bölgelerinin de kesiştiği bir coğrafi konuma sahiptir. bu konum şehrimize özel bir çeşitlilik imkanı vermiştir. bahsettiğimiz çeşitliliği ilçelerden hareketle misallendirebiliriz. mesela şehrin güney batısında yer alan türkoğlu ilçesi, çukurova’yı andıran düz ve geniş bir ovaya kurulmuş olmasıyla akdeniz’in izlerini üzerinde en fazla taşıyan ilçemizdir. şehrimizin kuzey batısında yer alan andırın ilçesi ise yaylalarıyla şöhretlidir. hem râkımı, hem de mebzul miktarda yağış alması nedeniyle karadeniz iklimi özelliklerini taşımaktadır. göksun, afşin elbistan, gibi kuzey ilçelerimizde ise durum tamamen değişmektedir. bu ilçeler “bozkır” namıyla maruf iç anadolu bölgesinin tipik özelliklerini barındırmaktadır. bunca detayı vermekten muradımız kahramanmaraş’ımızın coğrafi farklılılıklarının, iklim ve bitki örtüsü çeşitliliğinin, kültürel anlamda büyük bir zenginliğe karşılık gelmesine de işaret ediyor olmasıdır. tabi meseleye başta coğrafi bir pencereden baktık ama başka pek çok açıdan değerlendirme de yapılabilir. kahramanmaraş’ın kadim bir şehir olması, bir devlete başkentlik yapması, tarım, hayvancılık ve geleneksel el sanatlarının tarihi, siyasi ve iktisadi yönlerden baktığımızda şehrin kültürel mayasında bunların da etkisi vardır. bütün bu unsurlar kahramanmaraşın söz varlığına önemli ölçüde katkı sağlamıştır. dolayısıyla ülkemizin söz varlığı açısından en zengin şehirlerinden biridir kahramanmaraş. bu durum elbette dile de yansımaktadır. şehir merkezinde belirli bir anlamda kullanılan bir sözcük civar yörelerde farklı bir mânâya sahip olabilmektedir.

maraşın bu zengin söz varlığına dair çeşitli çalışmalar da yapılmıştır. bu çalışmaların en göze çarpanı ise kahramanmaraş sütçü imam üniversitesi insan ve toplum bilimleri fakültesi türk dili ve edebiyatı bölümü öğretim üyesi prof. dr. burak telli’nin yayına hazırladığı ve kahramanmaraş büyükşehir belediyesi yayınlarından çıkan “söz varlığı kahramanmaraş ve yöresi ağızları” kitabıdır. kitap, hem şehir merkezinde hem de civar yörelerde konuşulan ağızları kayıt altına alan kıymetli bir eserdir. insanımızın günlük hayatında, çarşıda, evde, pazarda kullandığı konuşma dilindeki kelimelerin tespit edilmesi ve yarınlara güvenle aktarılması için mühim bir çalışma olmuştur. sözlükte 6060 madde başı sözcük bulunuyor. yazar türkiye’de halk ağzından derleme sözlüğünü temel almış olmasına rağmen bizzat saha çalışmaları da yapmıştır. bu saha çalışmalarında elde ettiği sözcükleri de kitaba eklemiştir. maraş söz varlığı ile ilgili bugüne değin; sözlük çalışmaları, derleme çalışmaları, yüksek lisans ve doktora tezleri gibi pek çok çalışma yapılmıştır. maraş ağzı ile ilgili yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır:

Maraş Ağzı Köroğlu - Hacı Ali Özturan

Maraş Merkez Ağzı Kelimeler, Deyimler - Hacı Ali Özturan

Maraş Ağzı Bir Çiltim Şor - Sıddık Ş.Altunbaş

Mahalli kelimeler Sözlüğü - Ömer Kaya, Hacı Abdullah Kozan

Kahramanmaraş Merkez Ağzı – Mine Kılıç

Mustafa Işık

aynadır insan

dünyaya kara taşların evlat bilindiği

bir dağ köyünde geldim

evlerin göğe selamsız odalarında

bana yaşamayı ölüler sevdirdi

giderek kapanırken üstüme gece,

vakti seherde güneşle doğmayı

çiçek açmayı, yârin gamzesinde

âdem balçıktan doğdu, su dağlardan

çarşı pazarı pür telaştı ömrümün,

perdeye ilişen gözler kesiverdi dilimi

büründü ten örtüsüne şuh gülüşün

ey insandan çok uyku gören yataklar

ey gözlerden çok kanat gören gökyüzü

ey mihrican bakışlı, parmağı zeytin dalı

yunus’un beklediği eşiğin sızısı mısın

durdukça kendini asan ağaçtı ömrüm

sıska yedinin yedi şişmanı yuttuğu sofra.

kimse yakıştırmazken sırtına hırkayı

incindi, sesimi kendine sayan mağara

kırk ikindiye boz bulanık nehirken zaman

ateşten iğneyle yamalı bohça gönlümü

yaprağın suya hasret gönlümü

çekip al, busbulanık gam denizinde

ecelin elleri var mı/ bembeyaz elleri

beni kapıp sana getiren elleri

kendimi tufandan kurtaracakken

ben güllerini ölülere satan bahçıvanım

ey kurumuş çeşmede asılı damla.

senli gemiler yapacaktım kaburgamdan

taşlar ayna olsaydı hazreti insana.

Mehmet Yaşar

Sonbahar I

Nedir solgun yüzünde okuduğum bu telaş

Bir rûzigâr misali gelip geçişin neden

Kaç yağmurla sırdaşsın, kaç ölümle arkadaş

Kaç ayaz yordu senin yüreğini bilmeden?

Dokunmaz mı hiç güneş senin topraklarına

O taptaze eliyle, o sıcak nefesiyle

Ya rüzgâr getirmez mi yeşil yapraklarına

Matemden başka bir renk, uğuldayan sesiyle?

Ey mevsimi melalin, ey sonbahar, ey hazan

Her mevsimden bir cüzü taşırsın üzerinde

Senin de kaderini böyle yazmıştır yazan

Senin de sakladığın hüzündür gevherinde

Samet Yurttaş

Şiirden Kesilmiş Kefen

Ah şu ağzımda biriken,

Konuşamadıklarımın yarası.

Susmalarımın ödenmemiş diyeti.

Dilimin dönmediği sıralı

Akşam ölümleri.

Nasıl da yakışıyorsunuz üzerime

Şiirden kesilmiş bir kefen gibi.

Gece arayışlarında

Gözlerime tüneyen ürperti,

Ansızın kapı çalmaları,

Dudaklarımda kuruyan yağmur çiseltisi.

Ve parmak uçlarımın kök saldığı,

Suda başlayan direlti.

Ey harabe çocukluğum!

Yalnızlığımın bir yüzü var

Yıkıntılar arasında demlenen.

Yağmur damlalarına sıkıştırılmış

Ağırlığımca susmalarım.

Susmalarım,

Duvar köşelerinde nem.

Susmalarım,

Bir baba öksürüğü yürekten.

Ah şu susmalarım,

Yoksul Anadolu evlerinde verem.

Garbi Yeli’ne sizden de bir esinti gelsin isterseniz, buyurun:

[email protected]