Hayat, çoğu zaman biz farkında olmadan kutuplar arasında tanımlanıyor: iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış, bizimkiler ya da ötekiler… Oysa gerçek yaşam, bu kadar keskin çizgilerle ayrılabilecek bir düzlemde ilerlemiyor. İnsan da toplum da, siyaset de, spor da aslında gri tonlarının hâkim olduğu geniş bir yelpazede var oluyor.

Bir insanı bütünüyle “iyi” ya da “kötü” diye tanımlamak büyük bir yanılsamadır. Hepimiz, hayatın farklı anlarında farklı roller üstleniyoruz. Bazen iyiliğin temsilcisi, bazen bir hatanın öznesi oluyoruz. Bir kişinin doğru bir davranışı, başka bir bağlamda sorgulanabilir hale gelebiliyor. Bu nedenle, insanları tek bir etikete sığdırmak yerine, çok yönlülüğüyle görmek gerekir.

Siyasette de bu durum değişmez. Bir siyasi partiyi ya da hükümeti eleştirirken, onun tüm eylemlerini toptan yanlış ya da zararlı ilan etmek, adaletsizliğin başka bir biçimidir. Elbette her iktidarın, her yönetimin eksikleri, hataları olur. Ancak aynı şekilde, çözüm ürettiği, ilerleme kaydettiği, halk için fayda sağladığı yönleri de bulunur. Eleştirel bakış, ancak adil bir terazide anlam kazanır. Önyargıyla değil, akılla ve vicdanla değerlendirme yapılmalıdır. Ülkemizi yöneten iktidar partisinin eğitim, ekonomi, tarım sektörü ve özellikle hukuk sisteminin işleyişi yönünde büyük eksiklikleri var. Ancak dış politikada takdire değer başarıları da var. 

Futbolda bile, yıllarca süren ezeli rekabetlerin içinde zaman zaman takdir edilecek, alkışlanacak hareketler göze çarpar. Bir spor kulübü, rakibi ne kadar sert bir rekabetin içinde olursa olsun, onun da güçlü olduğu, hatta saygı duyulması gereken yönleri vardır. Taraftarlık, kör bir bağlılık değil, tutkunun yanında sağduyuyu da taşımalıdır. Galatasaray’ın sergilediği bazı tavı tutumlar diğer takımları rencide etse de, hatta bazı kazandığı maç ve taçlandırdığı şampiyonluklarda futbol dışı etkenlerin rol oynadığı düşünülse de, oynadığı pozitif futbol, Osimhen’in olağan üstü futbol zekası, Muslera’nın beyefendi kişiliği takdir ve övgüyü hak ediyor.   

                Hayat, yalnızca siyah ve beyazdan ibaret değil. Renkler vardır… Tonlar, geçişler, ara yüzeyler... Bu renkleri görebilmek, bakış açımızı genişletmekle mümkün. Sadece gözlerimizle değil, aklımızla ve kalbimizle de bakabilmek gerekir dünyaya. Empati kurabildiğimiz, anlamaya çalıştığımız ölçüde daha adil, daha huzurlu bir topluma yaklaşabiliriz.

                Hayat A Haber yada Halk TV’den ibaret değil. Ülkede her şey güllük gülistanlık değil. Bu ülke batmış, iflas etmişte değil. 

Dünya bir renk cümbüşü… Onu griye mahkûm eden biziz. Belki de biraz durup, önyargılarımızı bir kenara bırakıp diğer tarafa da bakmalıyız. Çünkü gerçek, çoğu zaman en çok görmek istemediğimiz yerde saklıdır.