“Ne çok Gazze diyorsun, işin gücün Gazze, Filistin…”

Bu kadar çok Gazze demek, Filistin’den söz etmek, bu denli hassasiyet göstermek; İslam birliğinden mi, din kardeşliğinden mi, yoksa milliyetçiliğin ötesinde bir ümmetçilik ideolojisinden mi kaynaklanıyor?

Hayır, hiçbiri değil…

Dünya tarihinin en yıkıcı savaşları olan Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nda toplamda 21 milyon asker hayatını kaybetti. Sivil kayıplar, açlık ve hastalıklarla birlikte bu sayı 70 milyona ulaştı. O savaşlarda Hristiyanlar birbirini öldürdü. Müslüman, Hristiyan, Hindu; aynı safta yer alıp kendi dindaşlarıyla savaştı.

Günümüze gelirsek; Rusya ve Ukrayna gibi iki Hristiyan ülke hâlâ birbiriyle savaşıyor. Aynı dine mensup halklar birbirini öldürmeye devam ediyor.

Bugün İran, Suudi Arabistan, Katar, BAE ve Yemen gibi Müslüman ülkeler, Gazze'deki katliama neredeyse sessiz kalırken, birbirlerine karşı düşmanca politikalar uyguluyor. Oysa İsveç, Portekiz, İspanya gibi Hristiyan ülkeler, İsrail’in gerçekleştirdiği soykırıma birçok Arap devletinden çok daha fazla tepki gösteriyor.

Peki biz Türkiye olarak din kardeşliğine gereğinden fazla anlam mı yüklüyoruz?

Belki de bu duyarlılığımız, yedi cihana hükmetmiş bir milletin torunları olmamızdan geliyor. Belki de hilafeti ve gerçek İslam’ı son kez taşıyan, yayan sembol bir ülke olmamızdan... Kim bilir, belki de bilinçaltımıza kazınmış bir lider olma, Arapların ve tüm İslam âleminin sesi olma içgüdüsünden kaynaklanıyor.

İdeolojilerin çöktüğü, mutlak gücün ve nihai hedefin “para” olduğu, güçlünün her zaman haklı sayıldığı kirli bir dünyadayız artık. Din birliği ya da din kardeşliği, günümüz siyasetinde pek bir anlam taşımıyor. Hiçbir ülke, sadece aynı dine mensup olduğu için ekonomik konforundan vazgeçmiyor.

Gazze’yi konuşmanın, yazmanın Arap seviciliğiyle bir ilgisi yok. Biz; vefalı, hassas, duygusal ve pek çok insani özelliğini hâlâ yitirmemiş bir milletiz. Öldürülen, katledilen, soykırıma uğrayan insanların dini ya da milliyeti bizim için belirleyici değil. Bombalanan bir hastane, katledilen bir çocuk; ister Müslüman, ister Hristiyan, Musevi ya da Hindu olsun… Hangi dine, etnik kökene, ırka mensup olursa olsun, karşı durmak; tepki göstermek insan olmanın bir gereğidir.

Son günlerde Fransa, Kanada, Andorra, Finlandiya, İzlanda, İrlanda, Portekiz ve Norveç’in de içinde olduğu on beş ülkenin Filistin devletini tanımaya hazırlanması, bu insanî duruşun bir yansımasıdır. Geç kalınmış olsa da, atılan bu adım insanlık adına umut vericidir.