Hayat bazen sanki bir yarış gibi... Sürekli bir şeyleri yetiştirmeye, başkalarının beklentilerini karşılamaya, onların gözünde “yeterli” olmaya çalışıyoruz. Ne kadar çabalarsak çabalayalım, hep bir eksiklik duygusu içimizi kemiriyor: “Acaba daha iyisini yapabilir miydim?”, “Acaba beğendiler mi?”, “Acaba doğru muydu?” Oysa belki de bütün bu soruların cevabı dışarıda değil, içimizdedir.

Doğan Cüceloğlu’nun şu sözü, işte tam da bu noktada bir pusula gibi parlıyor: “Başkasının senden beklediğini değil, sen elinden gelenin en iyisini yap. Yaparken şevkle yap; kısmetse olur.” Bu cümle, sadece bir hayat öğüdü değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir. Çünkü insanın en büyük huzuru, bir işi bitirdiğinde “Ben elimden gelenin en iyisini yaptım.” diyebilmektir. Gerisi ise gerçekten de kısmettir.

Beklentilerle Değil, Değerlerle Yaşamak

Toplum olarak çoğu zaman “elalem ne der?” kalıbının içine sıkışıyoruz. Bir anne, çocuğunu nasıl yetiştireceğini çevresine göre belirliyor. Bir öğretmen, ders anlatırken sınav sonuçlarıyla değerlendiriliyor. Bir genç, kendi istediği mesleği değil, çevresinin uygun gördüğünü seçiyor. Sonra herkes aynı yorgun cümleyle devam ediyor: “Elimden geleni yapamadım.” Oysa mesele “başkalarının ne beklediği” değil, “benim bu işe hangi niyetle, hangi özveriyle yaklaştığım”dır. Bir işi şevkle yapmak, ona kendi ruhunu katmaktır. Çünkü şevk, emeği anlamlı kılar.

Şevk, Ruhun Emeğe Katkısıdır

Bir çocuğun yaptığı resmi düşünün: Renkler taşmış, çizgiler eğri büğrü… Ama içinde bir heyecan, bir içtenlik var. İşte o içtenlik, bir yetişkinin kusursuz ama ruhsuz işinden çok daha değerlidir. Doğan Cüceloğlu’nun “şevkle yap” vurgusu, tam olarak bu anlamı taşır. Ne yaparsak yapalım, içine kalbimizi koymuyorsak, o iş ne kadar “doğru” görünse de eksiktir. Bir öğretmen dersini şevkle anlatıyorsa, bir esnaf işini şevkle yapıyorsa, bir anne yemeğini şevkle pişiriyorsa orada bereket vardır. Çünkü şevk bulaşıcıdır; yaptığın işe, dokunduğun insana, hatta bütün bir hayata yayılır.

Kısmetse Olur…

Sözün sonunda yer alan “kısmetse olur” ifadesi ise, insanın kendi sınırını bilmesinin en sade halidir. Elinden geleni yaptıktan sonra gerisini tevekkülle bırakabilmek… Çünkü hayat bazen planladığın gibi gitmez. Ne kadar uğraşırsan uğraş, olmayabilir. Ama eğer o noktaya “vicdanım rahat” diyerek geldiysen, kaybeden değil, kazanan sensindir. Kısmet; bazen bir kapının kapanışı, bazen hiç ummadığın bir yerden gelen bir fırsattır.

Doğan Cüceloğlu’nun bu cümlesi bize şunu hatırlatır: Eğer emek verdin, içten davrandın, sabırla çalıştın ve sonunda iç huzurunu koruyabildiysen o zaten “olmuş” demektir. Belki de hayatın sırrı, sürekli daha fazlasını istemekte değil, yaptığın işin hakkını vermektedir. Çünkü insan, başkalarının onayını kazandığında değil, kendi vicdanında huzur bulduğunda büyür. Her sabah kendimize şu soruyu sorsak yeter: “Bugün elinden gelenin en iyisini, şevkle yapabildin mi?” Gerisi… zaten kısmettir.