Her hafta yazdığım gezi yazılarıma bu hafta küçük bir mola verdim, orman yangınlarına kafa yormaktan ben de yoruldum. Bu cennet ülke coğrafi ve stratejik konumu sebebiyle yüzyıllardır sömürgeci zihniyetin hedefi olmuştur. Sinsi emellerini ve yıkım politikalarını hissettirmeden üzerimizde gerçekleştirmekteler. Bizi yöneten akılların günü kurtarma derdinden, bunları es geçerek tezgâha düşmeleri bize hep pahalıya mal olmuştur.

       Umarım bugünlerde alınan kararlar, sosyal politikalar da yıllar sonra gelecek nesillere zor zamanlar yaşatmaz. Sonra biri daha çıkıp, zamanında bunlar yapıldığı için bugün feryat figan ediyoruz diye yazar. En azından bu konuda tarih tekerrürden ibaret olmasın. Uyanık olmanın zamanı.

        Her yıl binlerce hektar ormanlarımız yanıyor, kim yaktı, neden yandı diye biz düşüne dururken, bakın başka bir geçek yüzümüze tokat gibi iniyor.

           1951-1952 yıllarında İspanya Hükümeti, Türkiye'den çok yüksek miktarda odun kömürü satın almak ister. İlginç bir de ayrıntı vardır; o güne kadar İspanya'ya yapılan ihracat kalemleri arasında yer almayan bu talebin bir de özel şartı vardır; kömürler İskenderun'dan Saroz Körfezi'ne kadar Akdeniz ve Ege sahillerinde doğada kendiliğinden yetişen ve "delice" adıyla anılan aşılanmamış zeytin ağacından elde edilmesi istenir. Bu istek, dönemin Hükümeti tarafından yüksek getirisinden dolayı sevinçle karşılanır. Malum gene açığı kapatmak için bizi ateşe atmaktan çekinmezler. Neden sonuç ilişkisini hiç düşünmezler. Sığ bir akılla hemen kabul ederler. Ardından ülkemizde bol miktarda bulunan delice ağacından kömür elde edilir ve ihracata başlanır. O zamanın görgü tanıkları şöyle anlatır; Limalarda kömür yığınları kara bulutlar gibi görünüyordu.

         Bizimkiler yaptıkları ticari anlaşmanın ve gelecek paranın sarhoşluğu ile sevinirken, o yıllarda Ankara'da görev yapan ABD Ticaret Ataşesi, dönemin Dışişleri Bakanı'na ihraç edilen kömürün İspanya tarafından nasıl değerlendirildiğini ya da nerelerde kullanıldığını araştırıp araştırmadıklarını sorar. Lakin ataşeye yetkililer şu cevabı verir; nerede kullandıklarının hiçbir önemi yok, bizi ilgilendirmez, Türkiye’ye getirisi büyüktür.  Ataşe meraklanır, konuyu kendi araştırır, otoyollarda dolgu malzemesi olarak kullanıldığı bilgisine ulaşıyor. Bununla yetinmeyip, ABD'de tanıdığı mühendislerden bilgi alır ve otoyolda kömür dolgunun bir yararı olmadığını öğreniyor. Adam gene iyi niyetliymiş ki öğrendiklerini tekrar bizim bakana iletir. Nafile, gene aynı cevabı alır, Türkiye'nin rahatsız olmadığını, gelirden dolayı memnun olduklarını belirtir bakanımız.

          Yıllar sonra sonuca bakalım, İspanya bugün dünyanın en büyük zeytin yağı ihracatçısıdır. O yılları hatırlayanlar Türkiye’nin margarinle tanıştığını ve margarinin süper yağ olarak reklam edildiğini bilir. Peki Delice Ağacı neden önemli, aşılanmamış zeytin ağacıdır Delice, kendiliğinden yetişen bir ağaç. Delice ağacının kesildiği ve boşaltıldığı araziler ne oldu peki, gelelim asıl önemli kısma. Marshal yardımlarıyla Ege ve Akdeniz bölgemizdeki milyonlarca zeytin ağacımız kökünden sökülerek gemilerle Avrupa'ya götürülmüştür. Şu Marshal yardımı da ne kadar önemsendi bir zamanlar, tabii ABD bizi düşündü yine ve   bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam (çıra) fidanı bağışladı. Varol ABD diye alkışladılar o zamanın büyükleri. Olan bize oldu, kavak ağacı memlekette alerjik hastalıklar başlattı, çam ağacı ise bildiğimiz yağlı çıra idi. Ormanlar kolay yanmaya başladı, çam ağacı yanarken patlayan bir bomba adeta. Bulduğumuz her yere diktik, isme özel anı ormanları yaptık, okullar, kurumlar toplandı toplandı çam ormanı dikti. Çam ağacı yanarken kozalakları patlayarak yanar ve 200 metre öteye ateşi taşır. Çam ağacı ne işimize yarıyor diye oturup düşünelim. Canı orman yakmak isteyen delisinden, imara açtırırım da buraya güzel bir otel yaparım diye düşünen haininden, yanan yere tarla yaparım diyen açgözlü cahiline, teröristine kadar baya işe yarıyor, bir kıvılcımla işi bitiriyorlar. Binlerce hektar orman yanarken, içindeki hayvanlar, börtü böcek de cayır cayır yanıyor. Hainler emellerine kavuşuyorlar mı, bence kavuşuyorlar. En azından bizi bir süre uyutuyorlar sonra işlerine geldiği gibi yandaşlarıyla değerlendiriyorlar ormandan kalan toprakları. Biz de üzülerek izliyoruz.  Her şey yanana kadar, sonrası insan denen o canavarın taktirinde.

           Bundan sonra yeniden orman dikileceği zaman oturup dört başı mamur düşünülmeli. Allah’ın yüce kitabında işaret ettiği zeytinin hatırına azıcık düşünün.

           Hoşça kalın dostça kalın.