Dünyanın birçok coğrafyasına, ülkesine yaptığım yolculuklardan farklıydı bu yolculuk. Yanıma şiirimi, yazar misyonumu almış, memleketimin bir tanıtım elçisi olma hassasiyetiyle yola çıkmıştım. Elbette bu bir turistik gezi değildi ve benim için çok kıymetliydi. Fethiye yazarlar topluluğu başkanı gazeteci, şair Coşkun Karabulut’un önderliğinde Türk Dünyası’nın farklı coğrafyalarından yazarlarla birlikte davet edildiğimiz bu etkinlik, sadece bir kültürel buluşma değil; aynı zamanda geçmişin izini süren, dilin ve şiirin gönüller arasında kurduğu köprünün bir parçasıydı. Türkiye’nin çeşitli illerinden 28 kişi yola çıktık. Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan, Azerbaycan’ dan da yazar dostlarla Bişkek’ te buluşup, kültürel etkinlikler ve temaslarla ziyaretimizi amacına ulaştırma düşüncesi yol boyu heyecanımızı canlı tutuyordu. Türk dünyası yazarları buluşmasına katılmak unutulmaz bir deneyim olacaktı.
Ankara’dan yaptığımız altı saatlik uçak yolculuğundan sonra, hava alanına iner inmez Kırgızistan halkının sevecen bakışları, gönülden kucaklamaları çok özeldi. Nitekim bir çok yabancı ülkede, özellikle Avrupa ülkelerinde bunun aksini görmüş biri olarak, Türk ülkelerinde bu duyguyu yaşamak kendimi evimde hissettiriyor.
Önceki kültür bakanı Sayın Kayrat İmamaliyev, Bişkek gezimizin her aşamasında bizimle yakından ilgilendi , ekibimize kültürel programlar hazırladı. Bütün bunlar iki kardeş ülke için önemli ayrıntılardı. Ziyaretimizin başında otelimize gelip, hepimizle tek tek tanışıp, sohbetler etmesi yüce gönüllüğünün ispatıydı. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’dan yazarların kültürel anlamda temaslarda bulunmaları Türk dünyası ve edebiyatı için ince ama güçlü ayrıntılardır. Azerbaycan ateşesi Sayın Zülfikar Tanrıverdi Beyefendi’yi de bu durum etkilemiş ki o da bir akşam otelimize ziyarete geldi. Elbette gezi boyunca kitaplarımızdan temasta bulunduğumuz soydaşlarımıza hediye ettik, biz de onların kitaplarını zevkle aldık.
Edebiyat ve şiir etkinliklerinin yanı sıra kültürel geziler de yaptık. İlk ziyaretimiz Kırgızistan Devlet Tarih Müzesi (eski adıyla Kırgızistan Milli Tarih Müzesi) üzesi oldu. İlginçtir müze 1927’de açılmış. 1984 tarihinde Ala Too Meydanı’nda Sovyet modernizm tarzında yapılan yeni binasına taşınmış. Görülmesi gereken nadide müzelerden biri. Poleolitik Çağ’dan başlayıp, Bozkır imparatorlukları , Türk Kağanlıkları , Altın Çağ , Göçebe dönemi, Sovyet ve bağımsızlık dönemini kapsayan eserler, ziyaretçisine çağlar arasında zaman yolculuğu yaptırıyor. Ekibin ziyareti müze idaresi ve çalışanlarını heyecanlandırmıştı, bizimle özel ilgilendiler. Türkiye’nin Tika Kurumu burada da karşıma gururla çıktı. 1921 de TİKA müzeyi yeniden restore etmiş ve müze şimdiki haliyle hizmete tekrar açılmış. Bu çok onur vericiydi. Müzenin bahçesinde devasa bir Lenin heykeli dikkatimi çekti.
Kırgızistan Devlet Milli Opera ve Balesi binasında düzenlenen Cengiz Aytmatov’un çocukluğu ve babası eğitimci yazar , devlet adamı Törökul Aytmatov un hayatını konu alan tiyatroya davet edildik. Bina zaten tek başına büyüleyici, masallardan çıkmış bir saray gibiydi. Benim en çok dikkatimi çeken şey ; 853 kişilik salonun dolması ve bir kısmının da ayakta izlemesi oldu. Gençlerin yanında, kadın , erkek yaşlı seyircinin de fazla sayıda oluşu açıkçası beni şaşırttı. Halkın her kesimi sanatla yakından ilgileniyor. Bizim yaşlıları değil tiyatroya götürmek , teklif ettiğimizde bile boş işlerle uğraşmayın diye bize takılırlar.Oturup sebebini bir düşünmeliyiz bence.
Halkı sokakta çok ilgiliydi, yüz yılların biriktirdiği hasretle kucaklaştık. Şehirde yürürken bile bizim Türkiye’den geldiğimizi anlıyorlar, durup gülümsüyorlar ve selam veriyorlar. Bazen de sokak satıcıları ikram da bulunuyordu. Kalpten kucaklaşmalar unutulmaz hatıralara yer açtı, soydaşlarımızla bu tür etkileşimleri daha fazla yapmalıyız. Bağlarımızı güçlendirmeliyiz.
1992 de SSCB’ den ayrılıp bağımsızlığını ilan etmiş olan Kırgızistan, hala binyılların Türk geleneğini, örfünü, tarihini kucağında saklamış. Sanata ve edebiyata son derece önem veren siyasi ve toplumsal yaklaşım dikkatimi çekti. Genç nüfusun yaşlı nüfustan daha fazla olduğunu sokakta hareket halindeki gençlerden anlıyoruz. Disiplinli , edepli ve ahlaklı yürüyüşleri bizi etkiliyor. Parklarda, kafelerde boş boş oturanı görmedim. Katıldığım program ve etkinliklerde gençlerin ön planda olması sanata olan ilgilerini gösteriyordu. Müzik, edebiyat, resim ve sporda varlıklarını gördüm.
Tabiki Atabeyit anıt mezarlığına gitmemek haksızlık olurdu. Bişkek’e 30 km. uzaklıkta. 1937-38 yıllarında Stalin’in büyük temizliği sırasında Kırgız, Rus ve diğer Sovyet halklarından bilim adamı, sanatçı, entelektüel 138 kişiyi gizlice katledip gömdüğü yer. Cengiz Aytmatov’un babası siyasetçi, yazar , eğitimci Törökul Aytmatov da bu katliamda hayatını kaybeden önemli isimlerden biri. Daha sonra Cengiz Aytmatov’ da babasının yanına defnedilmiş. Yakınlardaki Şeker Köyü’nde Cengiz Aytmatov’un son yıllarını geçirdiği ev müze haline getirilmiş. Müze ile yine aileden birileri ilgileniyor. Hala içinde yaşanıyormuş gibi evin ve Aytmatov’un özel eşyalarının korunması çok etkileyiciydi.
Sekiz günlük seyahate zamanı zorlayarak sığdırdığımız gezilerden biri de benim çok görmek istediğim Tanrı Dağları’na yaptığımız yürüyüştü. Doğaya aşık bir dağcı olarak, Tanrı Dağları’nda yürümek beni büyüledi . Ala Arça Milli Parkı’na vardığımızda, dağların arasından coşkuyla akan Ala Arça nehri bizi dağlar kadar etkiledi. Suyun hafızası adeta bin yıllar öncesinden tüm efsaneleri, masalları, mitolojik hikâyeleri ve destanları yanına oturduğumuzda kulağımıza fısıldadı. Suyun kenarında eski Türk ritüellerinden birini yapan Şaman bir kadını izledik. İlginç bir deneyimdi.
Bizim için bir çok gösteri ve program hazırlanmıştı. Bunlardan biri de devlet protokolünden katılımcılarının da olduğu, Devlet Milli Opera ve Bale Binası’nda , Ülkenin ünlü opera sanatçılarının onurumuza verdiği konserdi. Ve gençlerin eski Türk çalgısı topuzla yaptığı gösteri , tanınmış bir hanım sanatçının Türkçe şarkılar söylemesi tam bir şölendi.
Kırgızistan’ın ünlü tiyatro sanatçısı ve tiyatro yazarı Nurbek Talantbekov’un daveti üzerine yine bize özel hazırlanmış olan , Manas Destanı’nın sahnelendiği tiyatroyu izledik. Burada Kırgızistan Harp Okulu öğrencileriyle tanıştık, onlarla tiyatroyu izledik. Sonrasında misafirperverliklerine ek olarak onur ve teşekkür mektuplarıyla bizi de davalarına katmış oldular.
Ve en önemli program ; Türkiye ve Kırgızistan Devleti’nin ortak üniversitesi olan Manas Üniversitesi’nin ekibimiz için düzenlediği Isık Gölü Şiir Akşamları programında sahnede şiirlerimizi okuduk. Üniversitenin radyosu olan Manas Radyosu’nda konuk olarak radyo programında konuşmak beni mutlu etti. Rektör Sayın Prof.Dr. Alpaslan Ceylan ve hemşerimiz Sayın Prof. Dr. Mehmet Özkarcı bizi misafir etti, yakından ilgilendiler. Kendilerine sonsuz teşekkürler. Ardından Kırgızistan Milli Üniversitesinin konuğu olduk . Orada da kendi şiirlerimizi soydaşlarımıza okuma zevkini yaşadık. Bununla birlikte edebiyat dernekleri ile temas ve geziler yaptık.
Sayamayacağım ve bu yazıya ekleyemeyeceğim kadar çok kültürel ve dostane temaslardan sonra ruh dünyamızda oluşan sımsıcak duygular ve dostluklarla Ülkemize döndük.
Hoşça kalın dostça kalın.