Yakın bir geçmişte Kuzey Doğu Avrupa ülkelerinin birisinde sokağa devrilmiş bir çop konteynerinin haber olduğunu, polis ve zabıtanın gece yarısı seferber olduğunu, konunun ülke gündeminde haber niteliği taşıdığına tanık olmuştum.

Bizim ülkemizde yerel ve ulusal gazetecilerimiz, köşe yazarlarımız konu sıkıntısı çekmez. Gündem her zaman yoğundur. Sırf bu yüzden aklımızda olan Kahramanmaş Ağustos Fuarı, yaklaşmakta olan kitap fuarı, LGS, YGS sınavları dahil pek çok konuyu ele alamıyoruz. Çok daha önemli gündemlerimiz var. Savaş gibi. Güvenlik gibi.

İran-İsrail Savaşında iki hafta geride kaldı. İsrail’in istediği oldu ve ABD’de savaşa dahil oldu. B2 Bomdardıman uçakları, 1500 km menzilli füzeler, Birkaç ton ağırlığındaki bombalar, hava savunma sistemleri savaşın kaderini belirliyor.

Doğal olarak akıl dimağımıza şu soru yöneltiliyor. Böyle bir saldırı ülkemize yapılsa ne olurdu? F35 savaş uçakları ile ülkemize yapılacak bir saldırıya ne kadar hazırız? Bin kilometre uzaklıktan ülkemize yönlendirilecek füzeleri karşılayabilecek miyiz? Hava savunma sistemimiz var mı? Ne kadar etkin? ABD’nin 100 metre derinlikteki muhimmat, insan yada teknolojik birikimimizi yok edecek sığınak delici bombalarına karşı koyabilecek teknolojimiz var mı? Doğru ya, Irak, Suriye, Lübnan, İran… Sonraki sürecin Türkiye olması oldukça gerçekçi. Peki bizim burdan İsraili vuracak düzelerimiz var mı? İsrail Demir Kubbe hava savunma sistemini aşabilecek miyiz? ABD yapımı F16 lara ne kadar güvenebiriz?

Kan emici emperyalist güçlerin ülkemize düzenleyecekleri bir saldırıya ne kadar hazırız?

Sorular her zihinde tereddüt oluşturuyor. Hiç kimse göğsünü gererek hepsiyle başa çıkarız diyemiyor.

Evet Türk halkında yerleşmiş bir vatan bilinci var. Evet her Türk asker doğar. Unutulmamalı ki o vatan bilinci İran halkında da var. Üç bin yıldır aynı topraklarda yaşıyorlar. Yaşanılan süreç bir gerçeği daha net önümüze serdi. Teknoloji ekonomi kadar savaşın da geleceğini belirliyor. En parlak, en zeki öğrencilerimizi Diş Hekimliği, Eczacılık yada Tıp Fakültelerine gönderiyoruz. Ülkenin hali hazır ekonomik yapısı, iş bulma kaygısı, prestij algısı çocuklarımızı bu seçeneklere zorluyor. Aileler de doğal olarak çocuklarına bu alanlara yönlendiriyor.

Oysa bizim ülke olarak pırıl pırıl mühendislere ihtiyacımız var. Ülkenin en zeki çocukları en parlak mühendisler olmalı. Teknoloji üretecek, ekonomik ve güvenlik olarak ülkenin geleceğini belirleyecek mühendislere ihtiyacımız var.

Tabi ki, mühendislere gerekli yatırımı yapacak, onları gelecek endişelerinden arındıracak, ekonomik ve sosyal olarak doyuracak ortamı oluşturmakta ülke yönetiminin asli görevi.