Whatsapp Görsel 2025 10 03 Saat 15.38.35 40A1C269

DÖŞ CEBİ

Mehmet Yaşar

Kuşakları Buluşturan Bir Edebiyat Yürüyüşü: Yoldaki Kalemler - 2

Yazımızın başlığında Yoldaki Kalemler’i, kuşakları buluşturan bir edebiyat yürüyüşü olarak tavsif ettik. Yoldaki Kalemler’in bu vasfı, elbette bir tesadüfün neticesi değil. Taammüden yapılmış bir şey. Ki yayın yönetmeni değerli büyüğümüz Şair-Yazar Hasan Ejderha, “Yoldaki Kalemler” bağlamında kendisiyle yapılan bir söyleşide bu durumu şöyle açıklıyor: “Bir gün, liseyi bitirdiğim yıllarda, iki kıtalık bir şiirimi, Cemil Meriç’in yazısının bittiği sayfanın altına koymuşlardı. Dergide Cemil Meriç’in adı da yazıyordu orada. O kadar mutlu olmuştum ki! Cemil Meriç’in yazısının yanında, koynunda benim iki mısralık şiirim duruyordu. Kendi kendime dedim ki: “Öyle bir dergi olsun ki, ilk defa şiiri yayınlanan bir gençle, herkesin tanıdığı meşhur bir yazar yan yana dursun. Hiç mizanpajla uğraşmadan, hangi yazı gelirse onu yayınlayalım, ardından gelen bir sonraki yazıyı da hemen koyup yan yana durduralım.” Ünlü bir şair ya da hikâyeci olabilir; onun hemen arkasına genç bir şairin yazısını koyalım, yan yana dursunlar. Hani benim bir mısram var ya: “Melâikelerin çektiği yeryüzü resimlerinde yan yana çıkmalıyız ikimiz.” İstedim ki melâikelerin çektiği yeryüzü resimlerinde, Yoldaki Kalemler’de yazanlar yan yana çıksın. Çünkü ben o zaman çok sevinmiştim. Sonraları da ünlü yazarların, şairlerin yanında bir yazım, bir şiirim yayınlanınca o çocukça sevinci hep yaşadım, gençler de bu sevinci yaşasın istedim. Bir de şu vardı: Kendi yazısı yayınlanınca, o yazıyı gönderen genç, oradaki ustaların yazılarını da okuyacaktı. Böyle bir sistem oturtalım dedik.”

İşte değerli büyüğümüz Hasan Ejderha’nın bu niyeti, doğru eylemlerle de buluşunca ortaya Yoldaki Kalemler gibi bir okul çıkmış oldu. Hoca-talebe, usta-çırak, abi/abla-kardeş, büyük-küçük ne derseniz deyin, nasıl tesmiye ederseniz edin, bu mecra edebiyat üzere ve dahi dostluk üzere insan yetiştiren bir mecra olmuştur. Bu mecra etrafında sadece eserler değil, nice hatıralar, nice dostluklar da husûle gelmiştir. İlk ürünlerini burada yayımlayan ya da yazdıklarını ilk defa burada paylaşan pek çok dostumuzun şimdi kitaplarını okuyor olmak nasıl bir mutluluktur anlatılması zor. Burada Hasan Ejderha Bey’in yeri geldiğinde bir abi, bir baba, bir arkadaş gibi, yeri geldiğinde de ketum ve acımasız bir editör gibi davranarak yoldakileri hasbî bir alaka ile yönlendiriyor olması bu yolculuğun en bereketli tarafıdır bence.

Yoldaki Kalemler’de farklı kuşakların buluşması aynı zamanda farklı coğrafyaların, farklı kültürlerin de buluşması anlamına gelir. Değerli büyüğümüz Hasan Ejderha Bey’in her ne kadar şimdi emekli olsa da uzun yıllar boyunca Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde vazife yapmış olması, hem de üniversitenin kütüphanesinde Şube Müdürü olarak vazife yapmış olması, bu kapsamda şiire, edebiyata ilgi duyan ve farklı şehirlerden ya da ülkelerden gelen pek çok üniversite talebesiyle dostluk kurması, doğal olarak Yoldaki Kalemler’e de katkı sunmuştur. Yol’da şiirler, yazılar okurken bozkırın yalnızlığını, Karadeniz’in şirinliğini, Akdeniz’in sıcak nefesini, Tuna’nın sızılarını, Doğu Türkistan’ın çaresizliğini, Bosna’nın nazlı bekleyişini, Somali’nin hayallerini, Halep’in matemini, Doğu’nun hüznünü, Batı’nın samimiyetini de okursunuz. Dolayısıyla bin yıldır yetmiş iki millete beşik olmuş, yuva olmuş Anadolu’nun cesametini ve gözünü bu topraklardan ayırmadan bekleyen gönül coğrafyamızın melâlini de okursunuz burada.

Yoldaki Kalemler, 2012 yılında başlattığı bu kutlu yürüyüşü aynı samimiyetle devam ettiriyor. Duamız, dileğimiz nice 13 yıllar daha bu yürüyüşün devam etmesi, nice Hasan Ejderha’ların daha böyle yolculuklara öncülük etmesidir.

Yol’a girenlere, Yol’da olanlara selam olsun…

Ufuk Türk

Kuşak Tedaileri 1

Kuşak mefhumunun zihinlerimizde yer aldığı birçok anlamı vardır. Kimimizin aklına bir kumaş türünden yapılan belki de günümüzde pek de kullanılmayan, en son örneğini dedelerimizde gördüğümüz bele bağlanan o çok renkli kuşak, kimimizin aklına ise aynı dönemde yaşayan yaşdaş gruplarını ifade eden kuşak gelir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise on farklı anlamda kullanılan kuşak kelimesi karşımıza çıkar. Türkçe eş sesli kelimelerin yoğun olarak kullanıldığı bir dildir desek yanlış olmaz. Çünkü günlük konuşma dilinde, edebiyatta, sanatta ve bilimde yazılışları aynı olan birçok kelime farklı anlamlara gelen nesneleri, sıfatları karşılar. Kuşak kelimesi de buna örnek olacak bariz bir kelimedir. Coğrafyada iklim kuşaklarını, zaman kuşaklarını hatta dağ kuşaklarını teknolojide ve bilimde yeni gelişmelerin safhalarını, toplum bilimde aynı zaman aralığında, aynı zaman döneminde yaşayan insanları kuşak kelimesiyle ifade ederiz.

Çocukluğumuzun en renkli anları şüphesiz ebemkuşaklarının masmavi gökte belirdiği anlardı. Serin bahar yağmurları, yeryüzüne düşer düşmez mis gibi taze kokularını salıp toprağı temizleyince gökte beliren ve hatırlarımızın en süslü köşelerine asılan rengarenk bir ebemkuşağı da ruhlarımızı temizlerdi. Bir hilali andırır ve altından nice suların aktığı asırlık köprüler gibi gökte öylece dururdu. Dizlerimizdeki yaralara aldırmadan sevinçlerimizin her tonunu içinde barındırırdı. Nasıl ki geçmişimiz bir masal şeridi gibi gözlerimizin önünden akıp gidiyorsa ebemkuşağı da o günkü çocuk ruhumuzu en güzel masallara taşırdı. Kırlarda koşup oynadığımız, kavgalar ettiğimiz, adları şimdi unutulan onca oyunu oynadığımız arkadaşlarımızla belki de tek anlaşabildiğimiz anlar ebemkuşaklarına doğru koşup ardından içindeki renkleri bir bir paylaştığımız anlardı.

Çocukluktan çıkıp genç olmaya adım atmaya başlayınca dünyadan bihaber hallerimiz yerini yavaş yavaş dünyayı tanımaya, etrafı gözlemlemeye bırakıyor. Düğün mevsiminin gelişi bilhassa taşrada çocuklar için şenlik mevsiminin de gelişi demektir. Anadolu’da düğünler her ne kadar mutluluğu ifade eden günler olsa da bir kız evi için bu; kedere, hasrete, ayrılığa döner. Düğünlerde gelin hanım evden çıkarken beline kırmızı kuşak diye hüzün bağlanır mesela. Kına gecelerinde, gelin evinden ayrılmadan önce dualar eşliğinde genellikle gelinin erkek kardeşi kuşağı bağlar. Bu vedanın, yeni bir hayata başlangıcın ilk adımına dair bir anıdır. Bir gelinin evden çıkmasının ne demek olduğunu yaşayanlar bilir ve o anlarda sevinç ile hüzün bir arada yaşanır ve ağlamamak için hiçbir şey yapılamaz. Analarımız, bacılarımız, kızlarımız bu duyguyu yaşamıştır ve dünya insanın başına yıkılır. Süleyman Çobanoğlu’nun bir yazısındaydı yanlış hatırlamıyorsam; “Eti haram sütü helal, sütü haram eti helal ve hem eti hem sütü haram” ifadeleri. Anadan, yardan ve bacıdan bahseder. Bu tarifsiz duyguyu anamız, bacımız ve yârimiz yaşamıştır.

Gök kuşaklarının unutulup sevmenin, acının, hasretin ve gurbetin ne demek olduğunu aniden hissetmeye başladığımız; kavganın erkekçesinin ve hesapsız yapıldığı, memleket meselelerinin fikredildiği, ele avuca sığmaz kalbimizin kıpır kıpır ettiği çağlarda nesil nesil ayrıldık memleket sathında. Dönemsel olarak siyasi olayların yoğun yaşandığı bir zaman diliminden kaynaklı olacak ki siyasi cephelerin tanımlanmasında da kuşak ifadesi kullanıldı. Belirli bir dönemde doğmuş, ortak siyasi eğilimlere ve ideolojilere yönelmiş, aynı davaya baş koymuş, memleket meselelerinde fikir beyan etmiş insan toplulukları da kuşak diye tabir edildi. Kimimize 68 kuşağı, kimimize 80 kuşağı denildi. Dönemin tanıklarının masumane ama aslında gençlik hataları olarak da gördüğü, akabinde nice siyasi sonuçlarının doğduğu olaylar şüphesiz ülkemizin son 50 yıllık tarihi serüvenini de şekillendirdi. Niyazımız, kuşak kuşak ayrılmanın değil, bir kuşakla bağlanmanın sevinci olsun. (devamı gelecek sayıda)

Hasan Bazı

Nar Rengi Defter ve Halk Şairleri

maraş’ta çarşıya adımınızı attığınızda karşılaştığınız her üç kişiden beşinin şair olduğu bilinir. havasından mı suyundan mı olduğunu bilemediğimiz bu şehir, insanını şiir söylemeye sevk ediyor. hastalıklarında, sağlıklarında “bana bir karacaoğlan oku da şifa bulayım” diyerek sızısını şiirle dindiren bu memleketin insanı doğumdan ölüme varıncaya kadar her anında şiirle var olagelmiştir.

her evde muhakkak ya dededen kalan ya da onun da dedesinden kalan bir şiir defteri, bir cönk vardır. bu defterler, maraşlıların şiire olan tutkularını gösteren birer işarettir. şair alaeddin küçükkürtül’ün bu mahiyetteki defterlerinde bir ömür yazdığı şiirlerini, bünyamin k. ve mehmet raşit küçükkürtül bir araya getirip “nar rengi defter” adıyla kitaplaştırdı. bu kıymetli eseri kahramanmaraş büyükşehir belediyesi yayınladı.

nar rengi defter kitabı, şairin tuttuğu beş defterden oluşmaktadır; turkuaz defter (1940-1949), mavi defter (1950-1959), kırmızı defter (1960-1969), sarı defter (1970-1979), kahverengi defter (1980-1990). kitabın son kısmına ise “gam geçmez özümden” başlığıyla şairin tuttuğu günlüklerinden, yazdığı mektuplarından pasajlar ve bir fotoğraf seçkisi konulmuş.

1929 doğumlu olan şair alaeddin küçükkürtül, gençliğinden itibaren ömrünün sonuna kadar şiirle uğraşmıştır. ilkokul mezunu olan şair kendi kendini yetiştirmiştir. kayıtlı ilk şiirini 17 yaşında yazmıştır. şiirlerinin hem muhteviyatı hem de söyleyiş tarzı itibarıyla şair, aşık edebiyatı geleneğini sürdürmektedir. acemli mahallesinde ikamet ettiğinden kendisine “acemlili alaeddin” ve “acemlili hoca” denilmiştir. şair alaeddin küçükkürtül 1991 yılında bir müddettir süregelen kalp rahatsızlığından dolayı ulu camiinde namaz esnasında vefat etmiştir. Allah mekanını cennet eylesin.

***

maraş hem şair bakımından hem şiir açısından münbit bir memleket. bu zenginliğiyle tanınmış, bilinmiştir. kahramanmaraş büyükşehir belediyesinin bastığı, ramazan avcı’nın uzun yıllara sârî çalışmalarını temel alarak yayına hazırladığı “kahramanmaraş halk şairleri antolojisi”” bu memleketin şiir zenginliğini gösteren önemli bir kitaptır. bu antoloji, maraş’taki şairleri kayıt altına alması, şairlerin sözlü veya yazılı olarak tuttukları şiirlerini iki kapak arasında muhafaza ederek yarına taşıması açısından mühim bir çalışmadır. antolojide 100’ü aşkın şair yer almakla beraber kısa kısa biyografilerine de değinilmiştir.

İbrahim Bayram

Gule

"Gule uyan sabahtır gule

Yüreğimiz yanıktır."

Gece boyu çırpınıp durmuşum

Öyle diyorlar

Yer kabuğu kırılmış

Ay tutulmuş

Yıldızlar sönük sönük

Renkler baharı beklemekte

Ben sabahı

Bildiğini bildirmek için

Yalnız bilmediğin birşey var

Benim de bilmediğim

Gece bir haller olmuş

Türkü söylüyormuşum gule

Öyle diyorlar.

Bak işte gün doğuyor

Horozlar çığlık çığlığa

Su yürüyor toprağın damarlarından gonca güllere

İhtiyar duasıyla yeşeriyor çimenler

Aydınlığın senfonisini bekliyor çiçekler

Uyan gule

Bin yıllık uykudan uyanır gibi

Oğula bilenmiş bıçağın ikiye böldüğü gibi taşı

böl rüyanı

Ay bölündü (yar parmağın ne güzel)

Ve bahara bırakmadan,

bütün renkleri avucumun içine doldurup

Kapına dayandım

Bilmiyorum sana neden dadandım

Gule ne hallere koydun beni

Görsen tanır mısın

Dokunsam ellerine bilmem uyanır mısın

Gule uyan sabahtır gule

Yüreğimiz yanıktır.

Uyan gule

zifiri karanlıkta kaldım

Gece kurşun gibi kör

Bozkırda zemheri arsız

Gözlerin olmadan mevsimler de baharsız

Ay zaten tutuk şavkımıyor dermansız

Yüce dağlar hiç olmaz mı dumansız

Gule hangi şiirler okundu bakışlarına senin

Hangi mevsimde açıyor qülüşlerin

Hangi çiçeklerden koku sağdı ellerin

100 yıl yaşadım bu türküde gözlerini

yorgunum

Bilmiyorum sana neden vurgunum

Sular da akmaktan yoruldu

Kırık köprü dargın

Büyüyor yüreğimde yangın

Uyan gule

Ve gözlerini devrim gibi aç sabaha

Gör ki

yağmur yağsın inceden ince,

gül fideleri düşsün toprağıma

Gülüşsün gazzedeki bütün çocuklar

Ve şairlere tembih ettim gule

Garbi yeli türküsü çoktan söylendi

Anmayacaklar adını söz

Ferhat Altun

Sen Konuşunca

"Yâr ağzın gül kokuyor

İçerin bahçe midir"

Kaçıncı kapının önündesin

Biraz yorgun

Biraz kırılmış

Biraz gül

Kaç şehri ezdi ayakların

Gözlerin kaç nehirde çağladı

Ağladı göğünü görmeyen bütün gözler

ve sen sadece konuştun

ve sen

sadece konuştun

çiçekler, yağmurlar ve ölüm

gürbüz bir orman gibi sardı her yanı

aşk uçtu tünediği bağrından

bak hâlâ gül damlıyor ağzından

vakitlerden hangisine saydılar seni

hangi mekân sana büründü

gül alıp gül satan

gülü gül ile yoğuran

adamlardan

zikrini öğrendik senin

sen konuştun

konuşmak

kalplerimizden sızan bir gül bahçesi oldu

susman akıp giden gül gibi ateş

hâlâ konuşuyorsun

gül damlıyor ağzından

Samet Yurttaş

Yürekleri Dağlara Gölge Olan

Kentlerden uzak

Dağların gölgesine itilmiş

Yürekleri dağlara gölge olan çocuklar

Sizin yüreğinizden kopacak fırtına

Siz yürüyeceksiniz

Dağlar yürüyecek sizin yanınızda

Annesiz evlerin sönmeyen ışıkları altında

Hüznün can alıcı

Ve can yakıcı ışıkları altında

Ayı bir mahşer gibi

Göğsünde taşıyan çocuklar

Siz geceye yürüyeceksiniz

Gece yürüyecek sizin yanınızda

Acının sönmeyen ışıkları altında

Gözyaşları toplayan çocuklar

Annesiz evlerin çığlığı

Kanlı güz yaprakları gibi

Dökülür yanaklarınızdan

Sizin gözyaşlarınız rahmete gebe

Siz yürüyeceksiniz

Rahmet yürüyecek sizin yanınızda

Garbi Yeli’ne sizden de bir esinti gelsin isterseniz, buyurun:

[email protected]

Sayfa Yönetmeni: Mehmet Yaşar
Sayfa Editörü: Ufuk Türk
Sayı:16
Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi yayınıdır.
Her hafta Cuma günü yayımlanır.