DÖŞ CEBİ
Mehmet Yaşar
Kuşakları Buluşturan Bir Edebiyat Yürüyüşü: Yoldaki Kalemler - 2
Yazımızın başlığında Yoldaki Kalemler’i, kuşakları buluşturan bir edebiyat yürüyüşü olarak tavsif ettik. Yoldaki Kalemler’in bu vasfı, elbette bir tesadüfün neticesi değil. Taammüden yapılmış bir şey. Ki yayın yönetmeni değerli büyüğümüz Şair-Yazar Hasan Ejderha, “Yoldaki Kalemler” bağlamında kendisiyle yapılan bir söyleşide bu durumu şöyle açıklıyor: “Bir gün, liseyi bitirdiğim yıllarda, iki kıtalık bir şiirimi, Cemil Meriç’in yazısının bittiği sayfanın altına koymuşlardı. Dergide Cemil Meriç’in adı da yazıyordu orada. O kadar mutlu olmuştum ki! Cemil Meriç’in yazısının yanında, koynunda benim iki mısralık şiirim duruyordu. Kendi kendime dedim ki: “Öyle bir dergi olsun ki, ilk defa şiiri yayınlanan bir gençle, herkesin tanıdığı meşhur bir yazar yan yana dursun. Hiç mizanpajla uğraşmadan, hangi yazı gelirse onu yayınlayalım, ardından gelen bir sonraki yazıyı da hemen koyup yan yana durduralım.” Ünlü bir şair ya da hikâyeci olabilir; onun hemen arkasına genç bir şairin yazısını koyalım, yan yana dursunlar. Hani benim bir mısram var ya: “Melâikelerin çektiği yeryüzü resimlerinde yan yana çıkmalıyız ikimiz.” İstedim ki melâikelerin çektiği yeryüzü resimlerinde, Yoldaki Kalemler’de yazanlar yan yana çıksın. Çünkü ben o zaman çok sevinmiştim. Sonraları da ünlü yazarların, şairlerin yanında bir yazım, bir şiirim yayınlanınca o çocukça sevinci hep yaşadım, gençler de bu sevinci yaşasın istedim. Bir de şu vardı: Kendi yazısı yayınlanınca, o yazıyı gönderen genç, oradaki ustaların yazılarını da okuyacaktı. Böyle bir sistem oturtalım dedik.”
İşte değerli büyüğümüz Hasan Ejderha’nın bu niyeti, doğru eylemlerle de buluşunca ortaya Yoldaki Kalemler gibi bir okul çıkmış oldu. Hoca-talebe, usta-çırak, abi/abla-kardeş, büyük-küçük ne derseniz deyin, nasıl tesmiye ederseniz edin, bu mecra edebiyat üzere ve dahi dostluk üzere insan yetiştiren bir mecra olmuştur. Bu mecra etrafında sadece eserler değil, nice hatıralar, nice dostluklar da husûle gelmiştir. İlk ürünlerini burada yayımlayan ya da yazdıklarını ilk defa burada paylaşan pek çok dostumuzun şimdi kitaplarını okuyor olmak nasıl bir mutluluktur anlatılması zor. Burada Hasan Ejderha Bey’in yeri geldiğinde bir abi, bir baba, bir arkadaş gibi, yeri geldiğinde de ketum ve acımasız bir editör gibi davranarak yoldakileri hasbî bir alaka ile yönlendiriyor olması bu yolculuğun en bereketli tarafıdır bence.
Yoldaki Kalemler’de farklı kuşakların buluşması aynı zamanda farklı coğrafyaların, farklı kültürlerin de buluşması anlamına gelir. Değerli büyüğümüz Hasan Ejderha Bey’in her ne kadar şimdi emekli olsa da uzun yıllar boyunca Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde vazife yapmış olması, hem de üniversitenin kütüphanesinde Şube Müdürü olarak vazife yapmış olması, bu kapsamda şiire, edebiyata ilgi duyan ve farklı şehirlerden ya da ülkelerden gelen pek çok üniversite talebesiyle dostluk kurması, doğal olarak Yoldaki Kalemler’e de katkı sunmuştur. Yol’da şiirler, yazılar okurken bozkırın yalnızlığını, Karadeniz’in şirinliğini, Akdeniz’in sıcak nefesini, Tuna’nın sızılarını, Doğu Türkistan’ın çaresizliğini, Bosna’nın nazlı bekleyişini, Somali’nin hayallerini, Halep’in matemini, Doğu’nun hüznünü, Batı’nın samimiyetini de okursunuz. Dolayısıyla bin yıldır yetmiş iki millete beşik olmuş, yuva olmuş Anadolu’nun cesametini ve gözünü bu topraklardan ayırmadan bekleyen gönül coğrafyamızın melâlini de okursunuz burada.
Yoldaki Kalemler, 2012 yılında başlattığı bu kutlu yürüyüşü aynı samimiyetle devam ettiriyor. Duamız, dileğimiz nice 13 yıllar daha bu yürüyüşün devam etmesi, nice Hasan Ejderha’ların daha böyle yolculuklara öncülük etmesidir.
Yol’a girenlere, Yol’da olanlara selam olsun…
Ufuk Türk
Kuşak Tedaileri 1
Kuşak mefhumunun zihinlerimizde yer aldığı birçok anlamı vardır. Kimimizin aklına bir kumaş türünden yapılan belki de günümüzde pek de kullanılmayan, en son örneğini dedelerimizde gördüğümüz bele bağlanan o çok renkli kuşak, kimimizin aklına ise aynı dönemde yaşayan yaşdaş gruplarını ifade eden kuşak gelir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise on farklı anlamda kullanılan kuşak kelimesi karşımıza çıkar. Türkçe eş sesli kelimelerin yoğun olarak kullanıldığı bir dildir desek yanlış olmaz. Çünkü günlük konuşma dilinde, edebiyatta, sanatta ve bilimde yazılışları aynı olan birçok kelime farklı anlamlara gelen nesneleri, sıfatları karşılar. Kuşak kelimesi de buna örnek olacak bariz bir kelimedir. Coğrafyada iklim kuşaklarını, zaman kuşaklarını hatta dağ kuşaklarını teknolojide ve bilimde yeni gelişmelerin safhalarını, toplum bilimde aynı zaman aralığında, aynı zaman döneminde yaşayan insanları kuşak kelimesiyle ifade ederiz.
Çocukluğumuzun en renkli anları şüphesiz ebemkuşaklarının masmavi gökte belirdiği anlardı. Serin bahar yağmurları, yeryüzüne düşer düşmez mis gibi taze kokularını salıp toprağı temizleyince gökte beliren ve hatırlarımızın en süslü köşelerine asılan rengarenk bir ebemkuşağı da ruhlarımızı temizlerdi. Bir hilali andırır ve altından nice suların aktığı asırlık köprüler gibi gökte öylece dururdu. Dizlerimizdeki yaralara aldırmadan sevinçlerimizin her tonunu içinde barındırırdı. Nasıl ki geçmişimiz bir masal şeridi gibi gözlerimizin önünden akıp gidiyorsa ebemkuşağı da o günkü çocuk ruhumuzu en güzel masallara taşırdı. Kırlarda koşup oynadığımız, kavgalar ettiğimiz, adları şimdi unutulan onca oyunu oynadığımız arkadaşlarımızla belki de tek anlaşabildiğimiz anlar ebemkuşaklarına doğru koşup ardından içindeki renkleri bir bir paylaştığımız anlardı.
Çocukluktan çıkıp genç olmaya adım atmaya başlayınca dünyadan bihaber hallerimiz yerini yavaş yavaş dünyayı tanımaya, etrafı gözlemlemeye bırakıyor. Düğün mevsiminin gelişi bilhassa taşrada çocuklar için şenlik mevsiminin de gelişi demektir. Anadolu’da düğünler her ne kadar mutluluğu ifade eden günler olsa da bir kız evi için bu; kedere, hasrete, ayrılığa döner. Düğünlerde gelin hanım evden çıkarken beline kırmızı kuşak diye hüzün bağlanır mesela. Kına gecelerinde, gelin evinden ayrılmadan önce dualar eşliğinde genellikle gelinin erkek kardeşi kuşağı bağlar. Bu vedanın, yeni bir hayata başlangıcın ilk adımına dair bir anıdır. Bir gelinin evden çıkmasının ne demek olduğunu yaşayanlar bilir ve o anlarda sevinç ile hüzün bir arada yaşanır ve ağlamamak için hiçbir şey yapılamaz. Analarımız, bacılarımız, kızlarımız bu duyguyu yaşamıştır ve dünya insanın başına yıkılır. Süleyman Çobanoğlu’nun bir yazısındaydı yanlış hatırlamıyorsam; “Eti haram sütü helal, sütü haram eti helal ve hem eti hem sütü haram” ifadeleri. Anadan, yardan ve bacıdan bahseder. Bu tarifsiz duyguyu anamız, bacımız ve yârimiz yaşamıştır.
Gök kuşaklarının unutulup sevmenin, acının, hasretin ve gurbetin ne demek olduğunu aniden hissetmeye başladığımız; kavganın erkekçesinin ve hesapsız yapıldığı, memleket meselelerinin fikredildiği, ele avuca sığmaz kalbimizin kıpır kıpır ettiği çağlarda nesil nesil ayrıldık memleket sathında. Dönemsel olarak siyasi olayların yoğun yaşandığı bir zaman diliminden kaynaklı olacak ki siyasi cephelerin tanımlanmasında da kuşak ifadesi kullanıldı. Belirli bir dönemde doğmuş, ortak siyasi eğilimlere ve ideolojilere yönelmiş, aynı davaya baş koymuş, memleket meselelerinde fikir beyan etmiş insan toplulukları da kuşak diye tabir edildi. Kimimize 68 kuşağı, kimimize 80 kuşağı denildi. Dönemin tanıklarının masumane ama aslında gençlik hataları olarak da gördüğü, akabinde nice siyasi sonuçlarının doğduğu olaylar şüphesiz ülkemizin son 50 yıllık tarihi serüvenini de şekillendirdi. Niyazımız, kuşak kuşak ayrılmanın değil, bir kuşakla bağlanmanın sevinci olsun. (devamı gelecek sayıda)
Hasan Bazı
Nar Rengi Defter ve Halk Şairleri
maraş’ta çarşıya adımınızı attığınızda karşılaştığınız her üç kişiden beşinin şair olduğu bilinir. havasından mı suyundan mı olduğunu bilemediğimiz bu şehir, insanını şiir söylemeye sevk ediyor. hastalıklarında, sağlıklarında “bana bir karacaoğlan oku da şifa bulayım” diyerek sızısını şiirle dindiren bu memleketin insanı doğumdan ölüme varıncaya kadar her anında şiirle var olagelmiştir.
her evde muhakkak ya dededen kalan ya da onun da dedesinden kalan bir şiir defteri, bir cönk vardır. bu defterler, maraşlıların şiire olan tutkularını gösteren birer işarettir. şair alaeddin küçükkürtül’ün bu mahiyetteki defterlerinde bir ömür yazdığı şiirlerini, bünyamin k. ve mehmet raşit küçükkürtül bir araya getirip “nar rengi defter” adıyla kitaplaştırdı. bu kıymetli eseri kahramanmaraş büyükşehir belediyesi yayınladı.
nar rengi defter kitabı, şairin tuttuğu beş defterden oluşmaktadır; turkuaz defter (1940-1949), mavi defter (1950-1959), kırmızı defter (1960-1969), sarı defter (1970-1979), kahverengi defter (1980-1990). kitabın son kısmına ise “gam geçmez özümden” başlığıyla şairin tuttuğu günlüklerinden, yazdığı mektuplarından pasajlar ve bir fotoğraf seçkisi konulmuş.
1929 doğumlu olan şair alaeddin küçükkürtül, gençliğinden itibaren ömrünün sonuna kadar şiirle uğraşmıştır. ilkokul mezunu olan şair kendi kendini yetiştirmiştir. kayıtlı ilk şiirini 17 yaşında yazmıştır. şiirlerinin hem muhteviyatı hem de söyleyiş tarzı itibarıyla şair, aşık edebiyatı geleneğini sürdürmektedir. acemli mahallesinde ikamet ettiğinden kendisine “acemlili alaeddin” ve “acemlili hoca” denilmiştir. şair alaeddin küçükkürtül 1991 yılında bir müddettir süregelen kalp rahatsızlığından dolayı ulu camiinde namaz esnasında vefat etmiştir. Allah mekanını cennet eylesin.
***
maraş hem şair bakımından hem şiir açısından münbit bir memleket. bu zenginliğiyle tanınmış, bilinmiştir. kahramanmaraş büyükşehir belediyesinin bastığı, ramazan avcı’nın uzun yıllara sârî çalışmalarını temel alarak yayına hazırladığı “kahramanmaraş halk şairleri antolojisi”” bu memleketin şiir zenginliğini gösteren önemli bir kitaptır. bu antoloji, maraş’taki şairleri kayıt altına alması, şairlerin sözlü veya yazılı olarak tuttukları şiirlerini iki kapak arasında muhafaza ederek yarına taşıması açısından mühim bir çalışmadır. antolojide 100’ü aşkın şair yer almakla beraber kısa kısa biyografilerine de değinilmiştir.
İbrahim Bayram
Gule
"Gule uyan sabahtır gule
Yüreğimiz yanıktır."
Gece boyu çırpınıp durmuşum
Öyle diyorlar
Yer kabuğu kırılmış
Ay tutulmuş
Yıldızlar sönük sönük
Renkler baharı beklemekte
Ben sabahı
Bildiğini bildirmek için
Yalnız bilmediğin birşey var
Benim de bilmediğim
Gece bir haller olmuş
Türkü söylüyormuşum gule
Öyle diyorlar.
Bak işte gün doğuyor
Horozlar çığlık çığlığa
Su yürüyor toprağın damarlarından gonca güllere
İhtiyar duasıyla yeşeriyor çimenler
Aydınlığın senfonisini bekliyor çiçekler
Uyan gule
Bin yıllık uykudan uyanır gibi
Oğula bilenmiş bıçağın ikiye böldüğü gibi taşı
böl rüyanı
Ay bölündü (yar parmağın ne güzel)
Ve bahara bırakmadan,
bütün renkleri avucumun içine doldurup
Kapına dayandım
Bilmiyorum sana neden dadandım
Gule ne hallere koydun beni
Görsen tanır mısın
Dokunsam ellerine bilmem uyanır mısın
Gule uyan sabahtır gule
Yüreğimiz yanıktır.
Uyan gule
zifiri karanlıkta kaldım
Gece kurşun gibi kör
Bozkırda zemheri arsız
Gözlerin olmadan mevsimler de baharsız
Ay zaten tutuk şavkımıyor dermansız
Yüce dağlar hiç olmaz mı dumansız
Gule hangi şiirler okundu bakışlarına senin
Hangi mevsimde açıyor qülüşlerin
Hangi çiçeklerden koku sağdı ellerin
100 yıl yaşadım bu türküde gözlerini
yorgunum
Bilmiyorum sana neden vurgunum
Sular da akmaktan yoruldu
Kırık köprü dargın
Büyüyor yüreğimde yangın
Uyan gule
Ve gözlerini devrim gibi aç sabaha
Gör ki
yağmur yağsın inceden ince,
gül fideleri düşsün toprağıma
Gülüşsün gazzedeki bütün çocuklar
Ve şairlere tembih ettim gule
Garbi yeli türküsü çoktan söylendi
Anmayacaklar adını söz
Ferhat Altun
Sen Konuşunca
"Yâr ağzın gül kokuyor
İçerin bahçe midir"
Kaçıncı kapının önündesin
Biraz yorgun
Biraz kırılmış
Biraz gül
Kaç şehri ezdi ayakların
Gözlerin kaç nehirde çağladı
Ağladı göğünü görmeyen bütün gözler
ve sen sadece konuştun
ve sen
sadece konuştun
çiçekler, yağmurlar ve ölüm
gürbüz bir orman gibi sardı her yanı
aşk uçtu tünediği bağrından
bak hâlâ gül damlıyor ağzından
vakitlerden hangisine saydılar seni
hangi mekân sana büründü
gül alıp gül satan
gülü gül ile yoğuran
adamlardan
zikrini öğrendik senin
sen konuştun
konuşmak
kalplerimizden sızan bir gül bahçesi oldu
susman akıp giden gül gibi ateş
hâlâ konuşuyorsun
gül damlıyor ağzından
Samet Yurttaş
Yürekleri Dağlara Gölge Olan
Kentlerden uzak
Dağların gölgesine itilmiş
Yürekleri dağlara gölge olan çocuklar
Sizin yüreğinizden kopacak fırtına
Siz yürüyeceksiniz
Dağlar yürüyecek sizin yanınızda
Annesiz evlerin sönmeyen ışıkları altında
Hüznün can alıcı
Ve can yakıcı ışıkları altında
Ayı bir mahşer gibi
Göğsünde taşıyan çocuklar
Siz geceye yürüyeceksiniz
Gece yürüyecek sizin yanınızda
Acının sönmeyen ışıkları altında
Gözyaşları toplayan çocuklar
Annesiz evlerin çığlığı
Kanlı güz yaprakları gibi
Dökülür yanaklarınızdan
Sizin gözyaşlarınız rahmete gebe
Siz yürüyeceksiniz
Rahmet yürüyecek sizin yanınızda
Garbi Yeli’ne sizden de bir esinti gelsin isterseniz, buyurun:
Sayfa Yönetmeni: Mehmet Yaşar
Sayfa Editörü: Ufuk Türk
Sayı:16
Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi yayınıdır.
Her hafta Cuma günü yayımlanır.