Yeryüzünde yaşamın özü olan su, medeniyetlerin kaderini belirlemiş, savaşlara sebep olmuş, uygarlıkları yeşertmiş bir armağandır. Ancak bugün, modern dünyanın ortasında, ironik bir şekilde, suya en çok muhtaç olduğumuz çağdayız. Küresel ısınmanın gölgesinde büyüyen su kıtlığı, yalnızca kuraklık ya da azalan nehirlerle sınırlı değil; insanlığın geleceğini tehdit eden, sessiz ama derin bir krizdir.

Dünya, 21. yüzyılda iklim değişikliğinin sert tokadını hissediyor. Küresel sıcaklıklar her yıl rekor kırarken buzullar eriyor, deniz seviyeleri yükseliyor ve aşırı hava olayları hayatın olağan bir parçasına dönüşüyor. Ama asıl tehlike, gözlerimizin önünde sessizce azalan tatlı su kaynaklarında yatıyor. Dünyadaki suyun yalnızca yüzde 2,5’i tatlı su ve bunun da büyük kısmı buzulların içinde kilitli. Kullanılabilir tatlı su oranı ise toplam suyun sadece binde kaçı kadar. Şimdi düşünün: Sekiz milyar insan, tarım, sanayi ve enerji üretimi bu küçücük paya mahkûm.

Küresel ısınma, su döngüsünü altüst etti. Bazı bölgelerde şiddetli yağışlarla sel felaketleri yaşanırken, diğer bölgeler aylarca süren kuraklığa teslim oluyor. Tarımsal üretim tehdit altında, gıda güvenliği alarm veriyor. Çatlayan topraklar, göç eden insanlar ve su yüzünden çıkan ilk kıvılcımlar… Geleceğin savaşlarının su için çıkacağı öngörüsü artık distopik bir senaryo değil; bilim insanlarının ciddi uyarılarıyla şekillenen bir gerçek.

Peki biz ne yapıyoruz? Sanayileşmenin hızına kapılmış, betonlaşmayla nefessiz kalmış şehirlerimizde yağmur suyunu bile toplayamadan toprağın susuzluğunu seyrediyoruz. Tarımda hâlâ vahşi sulama yöntemleriyle milyonlarca ton suyu buharlaştırıyoruz. Evlerimizde musluğu açık bırakıyor, suyun sınırsız bir hak olduğunu zannediyoruz. Oysa suyun da bir hakkı var: Kirletilmeden, israf edilmeden, adil ve sürdürülebilir biçimde kullanılma hakkı.

Çözüm elbette var. Yağmur suyu hasadı, damla sulama teknikleri, gri suyun geri dönüşümü, iklim dostu tarım uygulamaları, suyun ticarileşmesine karşı adil paylaşım politikaları… Ama bunlar yalnızca hükümetlerin değil, her bireyin sorumluluğu. Çünkü su, sadece bir kaynak değil; yaşamın ta kendisi.

Unutmayalım: Toprak susarsa, insan da susar. Suyun çığlığını duymak için kuraklık fotoğraflarına bakmayı beklemeyelim. Bugün musluktan akan su, yarın belki de bir damla bile bulamayacağımız bir mucizeye dönüşebilir.