Bir önceki köşe yazımda dağların yaşayan enerjisini anlatmak için bir başlangıç yapmıştım. Gazetenin haber sitesinden dileyenler onu da okuyabilir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte insana ulaşma araçları arttı, bilgiye ulaşılırlık kolaylaştı.  Bir bakıma iyi oldu derken öbür taraftan dünya düzenini ellerinde tutmak için bunu kötüye kullanan ve insan aklıyla oynayan güçler boş durmuyor. Bizi kadim kültürümüzden uzaklaştırmak için materyalist akımı hayatımızın her noktasına soktular. Ruhumuzun ihtiyaçlarını unutturdular. Binlerce yıldır bizi sosyal toplum yapan, insani duygularımızın merkez olduğu kadim kültürümüzün yerine maddesel endişeleri ve korkuyu bilinçaltımıza yerleştirip, modern hayat kuramıyla yeni bir yaşam felsefesini bize kabul ettirdiler. Bu oluşumun içinde her türlü insanlık dışı duyguyu tetikleyen şartlar kendiliğinden oluştu.   Modern hayatın hızlı akışında kalabilmek için madde tanrılaştırıldı ve onu elde etmek için her davranış mubahtır bilinci geliştirildi. Bu hızlı akışın içinde aç bırakılan ruh ne yazık ki çok geride kaldı ve artık ulaşmamız çok zor.  Geldiğimiz nokta, insanlar depresyon ve ruh sıkıntılarıyla boğuşup duruyor. İlişkiler noktasında bir karmaşa,  sevgiyi güvensizlikle anıyoruz, toplumsal değerler geri kafalılıkla eş değer ilan edildi. Tıpkı batıda olduğu gibi aile kavramı can çekişiyor.

***

Bu karmaşık, pas tutmuş hayatın içinden çıkış yolları arar olduk. Bu aralar doğa ile topraklanmayı, doğanın enerjisini fark eden insanları görmeye başladık şükür. Unutturulan bilgilerden biri de dağların mistik enerjisiydi. Atalarımızın sosyal hayatına baktığımızda doğa ile yakın temasta olduklarını fark ederiz. Bunun tesadüf olması imkânsız, olsaydı binlerce yıl dağların başına yaşam alanlarını kurmazlardı. Bu bütün medeniyetlerde bariz görülür.

***

Bu kadim enerjiyi  bilimsel olarak ilk keşfeden İngiliz arkeolog  Alfred Watkins dır.Dahası dünyayı kan damarları gibi saran enerji yani ley hatlarını da keşfetmiştir ki merkezi Kabe’dir. Watkins, 1921 yılında Britanya’nın kullandığı yollara temel olan eski Roma yollarını incelerken, aslında o yolların da daha eski uygarlıklara ait yolların üstüne kurulduğunu fark eder.  Aynı zamanda o dönemde yaşayan insanların, inşa ettikleri eserlerde aynı akışı hiç terk etmemiştir. Dikkat ederseniz bizim coğrafyamız da da mabet, türbe, eski medeniyetlerden kalan tapınaklar, kilise ve  ipek yolları gibi yerler hep dağ ya da bir tepenin üzerindedir. Watkins Roma ana yollarının hep bir çizgi üzerinde kurulduğunu, mabetlerin, stadyumların, hipodromların, tapınakların bu çizgiden hiç şaşmadığını gözlemler. Bu sistemdeki amacın dünyanın merkezi ile bağlantılı manyetik enerji akışı ile bağ kurma isteği olduğunu saptayan Watkins, bu yollardan bir çeşit hayat enerjisinin geçtiğine işaret eder. İnsanın ruhsal varlığının kökleri bu enerji alanları ile bağlantılıdır. Güneş, yeryüzü ve ley hatları arasında hem sağlıklı yaşam hem de bolluk başarı noktasında önemli ilişkiler söz konusudur. Eski insanların bu enerji hatlarını bulmak için kullandıkları çeşitli materyal ve deneylerin olduğu da söylenir. Arkeolojik kazılar bu tespitleri destekler.

***

Tasavvufta insan küçük bir kâinat, kâinat ise büyük bir insan olarak ifade edilir. Tıpkı insan gibi doğa da canlı bir varlıktır. Enerji ağı olarak kabul edilen ley hatları dünyanın merkezindeki enerjiyi yeryüzüne iletir.  Tasavvuf erbapları bu hatlar üzerinde dua etmenin, ruhu dinlendirmenin önemli olduğunu savunur. Geçmiş zamanlardan bugüne dervişlerin, seyyahların insandaki enerji ile yeryüzündeki enerjinin buluşması için hep bu yollarda yalın ayak seyahate çıktıkları anlatılır. Ayrıca Piri Reis’in haritasındaki çizgilerin de bu hatlara işaret ettiği savunulur. Hz. Musa’nın Tur diğer adıyla Sina Dağında Allah’la konuşması ve on emrin orada verilmesi, Hz. İbrahim in dağlarda yaratanı tefekkür yoluyla bulması ve yüce rehberimiz Hz. Muhammet (S.A.V)‘in Hira Mağarası’nda ilk vahyi almasının tesadüf olmadığına inananlardanım.

***

Son beş yıldır dağcılık faaliyetlerine katılmaya çalışıyorum. Dağcı ya da doğasever deyin fark etmez, yaptığım her dağ yürüyüşünde bu enerjinin varlığını hissettiğimi,  bu karmaşık modern hayatın içine yenilenerek döndüğümü söyleyebilirim. Kadim bilgilerimizi çözdüğümüz sürece yeniden ruhumuzun o derin koridorlarında yolculuk yapıp, kendi öz benliğimize ulaşacağımıza inanıyorum. Henüz geç olmadan kaybettiğimiz değerleri araştırmak ve yeniden keşfetmek çok önemli diyorum. Hoşça kalın dostça kalın.