Her yıl Mayıs’ın on dokuzunda yüreğimizde ateşler yanar. O ateş, sadece bir bayramın ışığı değil; bir milletin yeniden doğuşunun, umudun ve cesaretin sembolüdür. Atatürk’ün gençliğe duyduğu inanç her dönemde bizlere rehber olmuştur. Ama bugün o ateşin kıvılcımında bir sızı, gençlerin kalplerinde bir yalnızlık ve derin bir umutsuzluk var. Oysa gençlik umut demek, enerji demektir.

          Gençlik,  Hayallerle dolu bir çağdır. Göklerin en parlak mavisi gibi, sonsuz umutlarla süzülür ömrün kıyısına. Ne yazık ki günümüz gençleri o mavinin altında sıkışmış, çoğu zaman görünmez duvarlar arasında yol arıyor. Eğitimde adaletsizlik, geleceğin belirsizliği, işsizlik kaygısı, dijital dünyanın parıltısının ardındaki sessizlik hayat yolculuğunu karanlık kılıyor. Gençler iç dünyalarında ve dış dünyalarında zorlu savaşlar veriyor.

          Bir yanda sınav kaygıları, maddi zorluklar, kariyer savaşları, ailelerin bu yöndeki baskıları omuzlarında ağırlaşırken,  diğer yanda sosyal medya ekranlarında kendilerini olduğundan farklı göstermek zorunda kalmanın yorgunluğu var. “Bağlı ama yalnız” hissetmek, belki de en büyük çelişki bu. Göz göze iletişim azaldıkça, kalpler arasındaki mesafe büyüyor. Pandemi ve depremlerin de etkisiyle artan ruhsal sorunlar gençlerin umutlarını, düşlerini incitiyor.

       İşte tam da bu yüzden 19 Mayıs gençlik için sadece geçmişin değil, bugünün ve geleceğin de manifestosudur. O gün gençlere verilen sözün hatırlanması, umutlarını canlı tutma ve varlıklarını güçlü kılma çağrısıdır.

              Bu söz sadece kelimelerde kalmamalı. Gençlerin önündeki engeller kaldırılmalı, hayalleri desteklenmeli, yorgun ruhlarına şefkatle dokunulmalı. Eğitim herkes için eşit ve nitelikli olmalı. Üniversiteyi maddi sıkıntılar yüzünden bırakan gençlerin olduğunu duymamalıyız. İşsizlik ve kaygılarla boğuşan gençlerimizin sesine kulak vermeliyiz. Onların içinde yaşadığı gerçekliği görülmeliyiz.

                 Atatürk’ün gençliğe olan derin güveni bizim bugünkü sorumluluğumuzdur. Esas olan gençlerimizi anlamak, onlarla birlikte yürümek, yol göstermek ama en çok da yanlarında durmaktır.   Çünkü bir milletin ufku, gençlerinin gözlerindeki ışıkla ölçülür. Ve o ışık ancak sevgi, anlayış ve adaletle beslenirse hiç sönmez. Yurt dışına beyin göçü engellenmeli, aksi takdirde bir geleceğimiz olmayacak. Bunun acil önlemler alınmalı.

            Gençlerin ellerini sımsıkı tutalım ve onları yalnız bırakmayalım. Umutları, hayalleri ve hatta kırılganlıklarıyla birlikte sahip çıkalım. Çünkü gerçek devrim gençlerin yüreklerinde, özgürce yeşeren bir hayalle başlar. Onları ihmal ettikten sonra gençlik nereye gidiyor sorusunu sormak anlamsız olur.

                    Hoşça kalın dostça kalın.