Gençlerin Hayalleri Neden Sınavlara Hapsoldu?

Bir ülkenin geleceğini anlamanın en doğru yollarından biri, gençlerinin gözlerindeki ışığa bakmaktır. Ne var ki bugün o ışığın yerini çoğu zaman kaygı, tükenmişlik ve belirsizlik almış durumda. Çocukluğunda ressam olmak isteyen bir genç, lisede mühendislik peşine düşüyor; müziğe gönül veren bir başkası kendini soru kitapları arasında kaybediyor. Çünkü hayaller artık özgür değil, test kitaplarının, deneme sınavlarının ve sıralama baskısının arasına sıkışmış durumda.

Türkiye’de eğitim sistemi uzun yıllardır “sınav odaklı” olmanın ötesine geçti; artık neredeyse “sınav merkezli” bir hayat anlayışı var. Okul, dershane, etüt, hafta sonu kursu, yaz tatili programı… hepsinin ortak noktası tek bir şeye hizmet etmesi: büyük sınavlar.

Sınavlar bir araç olması gerekirken, gençlerin hayatında amaca dönüşmüş durumda. Bu yüzden bir gencin “ne olmak istediği” sorusu bile çoğu zaman “kaç net yapabileceği” gerçeğinin gölgesinde kalıyor. Hayaller, başarı sıralamasına göre şekillendiriliyor.

“Şu meslek daha garantili.”

“Bu bölümün puanı yüksek.”

“Bu işi yaparsan atanırsın.”

Gençlerin duymaktan bıkıp usandığı bu cümleler, onların iç sesini bastırıyor.

Sadece sınav sistemi değil, ekonominin ve iş gücü piyasasının tabloyu daha da zorlaştırdığını kabul etmek gerek. Yıllardır süregelen işsizlik problemi, ücret dengesizliği ve mesleklerin statü bakımından eşitsizliği gençlerin tercihlerinde büyük bir baskı oluşturuyor.

Aileler, çoğu zaman çocuklarının hayalini değil, garanti gördüğü yolu destekliyor. Toplum ise “iyi meslek” ile “iyi hayat” arasına eşittir işareti koyuyor. Böyle bir ortamda, gençlerin hayal kurma cesareti zedeleniyor. Çünkü hayal kurmak bile lüks hale geliyor.

Bir başka sorun da şu: Eğitim sistemi, gençlere kendi yolunu çizme özgürlüğü sunmuyor. Aksine aynı kalıba girmeyi, aynı cevapları vermeyi, aynı şekilde düşünmeyi öğretiyor. Üretmek değil tüketmek; sorgulamak değil ezberlemek; risk almak değil güvenli alanda kalmak teşvik ediliyor.

Özgün olmanın ödüllendirildiği nadir bir alan kalmış durumda. Böyle olunca gençler, hayal kurmanın “gereksiz bir risk,” kendi potansiyelini takip etmenin ise “fazla idealist bir macera” olduğuna inanmaya başlıyor.

Bugünün gençliği zor bir dönemin içinde büyüyor. Teknolojinin baş döndüren hızı, pandemi sonrası dünyada değişen dengeler, ekonomik zorluklar, rekabetin artması… Tüm bunlar belirsizliği artırıyor. Gençler çoğu zaman geleceği düşünmek yerine, sadece önündeki sınava odaklanmayı daha “güvenli” buluyor. Ancak bu güven hissi yanıltıcı. Çünkü sınav bitse bile belirsizlik bitmiyor.

Gençleri en çok yoran şey aslında sınavın kendisinden çok, geleceğe dair belirsizlik duygusu. Bu belirsizlik, onları kendi isteklerini erteleyip daha “güvenli” olduğu düşünülen yollara yönelmeye zorluyor. İşte tam da bu yüzden, gençlerin hayatını sınavların çevrelemesinin önüne geçmek için köklü bir dönüşüme ihtiyaç var. Sınavı amaç değil araç haline getiren bir sisteme geçmek, bu dönüşümün en önemli adımlarından biri. Çünkü gençlerin gerçekten neye ilgi duyduğunu ve hangi alanlarda parladığını keşfetmesi ancak yetenek temelli bir yönlendirme ile mümkün olabilir. Okulların sınava hazırlık merkezlerine dönüşmesi, onların özgün potansiyellerini köreltiyor; oysa eğitim kurumları, gençlerin kendini tanıyabildiği, sorguladığı, düşündüğü ve üretebildiği bir ortam sunmalı. Bu süreçte ailelere de önemli bir rol düşüyor: Çocuklarının hayallerini “gerçekçi bulmasalar bile” dinlemek ve desteklemek. Toplumun ise başarıyı tek bir ölçüte indirgeyen bakış açısından sıyrılması şart. Ancak bu bakış açısı değiştiğinde gençler üzerindeki baskı hafifler, hayaller yeniden nefes alır ve gençler sınavların gölgesinde değil, kendi ışıklarıyla yol bulabilir.

Gençlerin hayallerini yeniden özgürleştirmenin yolu, onların omuzlarına yüklediğimiz zorunlulukları değil, önlerini açacak imkanları çoğaltmaktan geçiyor. Sınavlar elbette var olacak; ancak hayatın merkezinde değil, yolculuğun yalnızca küçük bir parçasında durmalı. Gençlere güvenildiğinde, fikirlerine alan açıldığında ve onların sadece sonuçlarla değil, çabalarıyla da değerli olduğu hatırlandığında çok daha üretken, cesur ve umut dolu bir nesil yetişecektir. Belki de bugün yapmamız gereken en önemli şey, gençlerin sırtındaki sınav yükünü hafifletip onlara “Kendi yolunu çizmekten korkma” diyebilmektir. Çünkü bir ülkenin geleceği, gençlerinin kurabildiği hayaller kadar geniştir.