Vatandaş, her şeyi önce siyasilerden, sonra da ‘toplumun gözü, kulağı, ağızı, burnu, yükselen sesi’ diye, neredeyse tüm organlarımızı sayarak basından bekler.

Bu şehri yöneten en tepedeki bürokrattan, yani validen bekler.

Sonra seçimle gelen belediye başkanlarından…

Bu şehirde söz sahibi olduğunu iddia eden, ancak bunu bir türlü kanıtlayamayan sivil toplum kuruluşlarından (bir-ikisi hariç) bekler… Bekler ama kendinden bir şey katmayı aklının ucundan bile geçirmez.

Çorbada benim de tuzun bulunsun istemez.

Bir tuğla da benden olsun demez.

Çam sakızı çoban armağanı, bir tutam benim de katkım olsun diye düşünmez.

Canı sıkılsa, ayağına taş değse ya siyasilerden bilir, ya belediye başkanlarından. Sonra da onlardan sorumlu (sanki basın mensubu siyasilerin, başkanların, bürokratların emir eri, kurşun askeri) gazetecilerden bekler ki, gördüklerinde, ‘şunu niye yazmıyorsunuz, bunu neden haberleştirmiyorsunuz!’ diyerek bizden hesap sorarlar, sorguya çekerler, olabilecek olumsuzluklardan bizi sorumlu tutarlar.

*

 Vatandaş basının yürütme, yargı ve yasamadan sonra dördüncü kuvvet olduğuna inanmıştır bir kere. Basın her şeyi bilir, basının her şeyden haberi olur…

Hayır canım, basın her şeyi bilmez.

Her şeyden haberi de olmayabilir.

O eskidenmiş. Şimdi basının esamesi okunmuyor. Ne gücü kaldı, ne dermanı. Topal ördeğe çevirdiler. Bunda yeni yetmelerin, sorumsuz ama sorunlu ve  yorumsuz gazetecilerin payı yok mu derseniz, ziyadesiyle var derim.

Çünkü basın, kendi ayağına kurşun sıktı.

Çünkü basın, kendi kendini bitirdi.

Çünkü basın, kendini itibarsızlaştırmak için elinden geleni ardına koymadı.

Çünkü basın, kendi gölgesinden korkar hale getirildi.

Tırstırdılar… 

Çünkü basın, bırakın desteklenmeyi bir yana, bitirilmek için, yok edilmek için, silinmek için, zayıflatmak için birinin değil, birilerinin hedefi haline geldiği yetmiyormuş gibi, şamar oğlanına çevrildi.

Bunda bizim suçumuz var mı, var şekerim, var canımın içi, var şekerparem. Var güzel kardeşim, var! Aynayı kendine çevirirsen görürsün gerçeği.

*

Kendi ailesine, kendi ortağına, kendi evlatlarına, kendi değerlerine sahip çıkamayan insanlardan ne bekleyeceksin!

Fırsatını bulduğunda bize, “Memleketin şu kadar derdi, problemi var, neden yazmıyorsunuz, neden memlekete sahip çıkmıyorsunuz!” Bir de çalım, çehre…

Sanki gazeteci kendisinin maaşlı elamanı, sanki gazeteci kendisinin emir eri…

Al sana kaya!

Tamam da, ben sahip çıkmıyorsam, çıkamıyorsam, sen necisin bu şehirde,  bostan korkuluğumu? Eh, benim kadar senin de sorumluluk alanında bu memleket, bu şehir. Sen de bu şehrin evladısın, sen de bu şehirden ekmek yiyorsun, sen de bu şehre vergi veriyorsun, biraz da ucundan sen tutsana! Azıcık ucundan!

Hayır, tutmazlar!

Ayağına taş değse yolda, ya basından bilir, ya belediye başkanından! Basını sorumlu tutar o taşı oraya kim koydu diye, ya da o taşı oradan kaldırmayan belediye başkanını…

Bu şehirde yaşamak vallahi de zor, billahi de…

*

İster siyasetçi, ister basın camiası, ister bürokratik kesim, ister sivil toplu kuruluşları olsun, bu şehirde yaşayan herkesin bu şehre vefa borcu var, sorumlulukları var!

Şunu da demiyorlar değil; Bir abi’miz olsa keşke!

Ankara’da dayımız yok!

İstanbul’da emmimiz yok!

Van’da teyzemiz, halamız yok!

Edirne’de eniştemiz, bacanağımız yok!

Bırakın onu bunu, dışarıda güçlü lobimiz bile yok. Çorum Maraş’ın bir mahallesi, en az 100’den fazla Ankara’da derneği var, inanmıyorsanız Çorum’dan evli olan eski AK Parti milletvekilimiz Mehmet Ali Bulut’a sorun!

Kimse bizi ipilemiyor, kimse bizi takmıyor, kimse bizi adam yerine koymuyor, kimse bizi ciddiye almıyor, kimse bizi yanına yaklaştırmıyor, eh, abi’miz de olmayınca hem yetim, hem öksüz durumu idare edip gidiyoruz işte!

Dışarıda temsil gücümüz yok!

*

Bir kere, biz kendi kendimizi sevmiyoruz. Kendi seçtiklerimize düşman oluyor iki gün sonra, yani daha seçimin üzerinden birkaç hafta bile geçmeden.

Bürokratımıza düşmanız. Seçilmişlere, atanmışlara düşman göçüyle bakıyoruz! Ortağımızı sevmiyoruz, basına bırakın destek olmayı mesafe koyuyoruz, bu şehre bir tuğla koymak için var olduğunu ileri süren ve iddia eden sivil toplum kuruluşlarına bakın, hepsi de kendini partiye kanalize etmiş konumdalar ve o partilerin arka bahçesi adeta.

Partiler üstü varlıklarını sürdürmeyi düşünmedikleri gibi varlıklarını, geleceklerini siyasete bağlayanlardan bu şehre ne hayır gelir!

İşadamları mı dediniz?

Yahu, hiç güleceğim yoktu! Beni rahat bırakın Allah aşkına!