Edebiyatın kalbinde atan bir şehir: Şiir, psikoloji ve insanın iç yolculuğu…

Kahramanmaraş…

Adını söyleyince bile insanın içinden bir rüzgâr eser.

Hem dede nefesini, hem gençliğin kendi sesini taşıyan bir rüzgâr bu.

Sanki Ahmet Hamdi’nin zaman rüyasıyla Cahit Zarifoğlu’nun çocuk kalbi omuz omuza vermiş;

biraz da Rasim Özdenören’in “gül yetiştiren adam” sabrıyla yoğrulmuş.

UNESCO’nun “Edebiyat Şehri” unvanı, aslında Maraş’a dışarıdan verilmiş bir madalya değil…

Aksine, yüzyıllardır bu topraklarda kendiliğinden doğan bir hakikatin,

dünyaya söylenmiş sakin bir “Evet, biz buradayız.” sesidir.

EDEBİYAT: ŞEHRİN GÖRÜNMEYEN MÜZİĞİ

Şairler şehri derler ya…

Maraş’ın sokaklarında yürürken bazen kaldırım taşlarının bile mısra mısra konuştuğunu hissedersin.

Bu şehirde şiir, yalnızca kitapların arasında gezinen bir sanat değildir;

bir çocuğun sabah okula koşarken attığı adımda,

bir annenin tandır başındaki yorgun tebessümünde,

bir yaşlının çay ocağında bekleyişinde akar gider.

Çünkü Maraş’ta edebiyat, nefes almak gibidir.

Zorlamaz…

Dayatmaz…

Ama insanın içini usul usul genişletir.

ŞİİR: RUHUN KENDİNE DÖNEN YOLU

Şiir, aslında bir iç yolculuktur.

Modern psikolojide buna “kendilik arayışı” derler.

Tasavvufî gelenekte “kalbe dönüş”.

Ama öz aynı:

İnsan kendine döndükçe, şiire yaklaşır.

Şiir de insanı kendine çeker.

Maraş’ın şiir damarındaki güç, işte bu psikolojik derinlikten gelir.

Bu şehirde her mısra biraz terapi,

her dize biraz nefes egzersizi,

her şair biraz yol göstericidir.

PSİKOLOJİ: ŞEHRİN DERİN HAFIZASI

Kahramanmaraş’ın edebî ruhu yalnızca kelimelerden değil,

şehrin travmalarından, dirençlerinden, yeniden doğuşlarından beslenir.

Psikolojide bir kavram vardır: Post-Travmatik Büyüme.

İnsan yaşadığı zorluklardan sonra daha güçlü bir kimliğe evrilir.

Maraş da böyledir…

Tarihi boyunca yaşadığı her sarsıntıyı,

şiirin zarafeti ve edebiyatın direnciyle dönüştürmüş bir şehir.

EDEBİYAT ŞEHRİ OLMAK: SADECE ÜNVAN DEĞİL, BİR KARAKTER MESELESİ

UNESCO unvanı, bir şehir için “slogan” değil, bir kişilik profilidir aslında.

Bir şehri de sözleri, sesi, susuşu, kültürü, sanatla kurduğu bağ tanımlar.

Maraş’ın karakteri ise hem geleneksel hem gençtir;

hem sabırlı hem ataktır;

hem dünü taşır hem yarına meydan okur.

Bu şehirde edebiyat, yalnızca raflarda değil,

öğrencinin defterinde,

öğretmenin gönlünde,

gençlerin umut cümlelerinde yaşar.

SON SÖZ: MARAŞ, KELİMENİN ŞAHSİYET KAZANDIĞI ŞEHİR

Belki de Maraş’ı “edebiyat şehri” yapan şey,

şairlerinin çokluğu değil;

kelimenin burada bir kişilik kazanmasıdır.

Çünkü bu şehirde her kelime,

bir çınar gibi gölge verir;

bir türkü gibi eşlik eder;

bir dua gibi iyileştirir;

bir şiir gibi kalbe dokunur.

Ve insan anlar ki:

Maraş’ta edebiyat, hayata tutunma biçimidir.

Psikolojisi mısrada saklı,

şiiri insanın iç sesinde yankılıdır.

UNESCO’nun unvanı yalnızca bir tescil;

Maraş’ın ruhu ise başlı başına bir destandır.