Soğuk havalar yeniden kendini gösterdi. Hissedilen o sert esinti, yalnızca mevsim değişimini değil, içimizde hala taze olan bir başka soğuğu da hatırlatıyor: 6 Şubat sabahının acısını… Asrın felaketi, sadece şehirleri yıkmadı; o günün ayazı, hepimizin hafızasına kazınmış bir yara gibi duruyor.
O sabahı hatırlayan herkes bilir: Hava donmuştu, sokaklar karanlıktı, gökyüzü ağırdı. Sanki soğuk, felaketin habercisi gibiydi. Bir yanda enkazın altında kalan canlar, bir yanda çaresizce uzanan eller, bir yanda titreyen bedenler… Ama en çok da yürekler üşümüştü.
Bugün yine soğuk düştüğünde, rüzgâr sert estiğinde, pencerelerin buğusunda o günkü nefesler saklı gibi. 6 Şubat’ın ayazı sadece evleri değil, hepimizin içini üşütüp geçmişti. Belki bu yüzden kış artık yalnızca bir mevsim değil; bir hatırlatma, bir yoklama, bir iç sızı…
Şehirler yeniden ayağa kalkıyor, yaralar sarılıyor, hayat tüm gücüyle devam ediyor. Ama kimse o soğuğu unutmadı. Çünkü bazı günler tarihin değil, kalplerin takvimine kazınır. 6 Şubat da o günlerden biri…
Bugün soğuk hava yüzümüze çarptığında, bir an durup düşünen herkes şunu hissediyor: Unutmadık, unutmayacağız. Her kar tanesi, her ayaz, bize hem kaybettiklerimizi hem de hayatta kalanların direncini hatırlatıyor.
Evet, hava yeniden soğudu. Ama biliyoruz ki o acıyı paylaşan bir şehir, bir ülke var. Ve biz, o sabahın karanlığında birbirine sarılan insanların bıraktığı mirası taşıyoruz: Umudu kaybetmeden yeniden başlamak…