Minik Serçe Sezen Aksu’nun şarkısını dinlemediyseniz, tavsiye ederim.

Kabul eder veya etmezsiniz, kimse kendinin önüne geçecek, kariyer ve dananım açısından kapasite sahibi en yakın arkadaşı, en yakın samimi dava arkadaşı bile olsa, istemiyor, burun kıvırıyor, ‘Aman ha, onu alma beni al!’ derken, varsa geçmişte bilmem ne tokuşturdukları, okul veya asker arkadaşlıkları, kendine oynuyor.

Söz gelimi, faraza, mesela, farz-ı muhal, örneğin, mensubu olduğu partinin genel merkezindeki okul arkadaşı ya da asker arkadaşı ise, şunu der; ‘Siz boş verin Ahmet’i Mehmet’i. Hasan’ı alın, Hüseyin’i alın listeye!’ der ve uzayan dal bizden olsun diye düşünmez, sanki kendisi de bulunmaz Hind kumaşı, ‘Ben varsam parti var, ben varsam siyasete var!’ zihniyetinden hareketle sürekli kendine yontar.

Kadın kontenjanından söz açılırsa mesela, örneğin, söz gelimi, farz-ı muhal, ‘Ayşe olmasın, Fatma olsun, Hatice olsun!’ der, kadınların seçilme hakkını gasp ettiği yetmiyormuş gibi, aynı davanın insanına, sabah akşam beraber olduğu yol ve kader arkadaşlarına ihanet eder!

Gelenleri de görüyorsunuz o yüzden!

*

Şimdi burada bazıları çemkirecek, ‘Kimi kast ettin, beni mi?’

Kim üzerine alınırsa, onu…

Çok merak ediyorsan söyleyeyim, ‘Evet, seni’

Sözüm meclisten dışarı demiyorum, çünkü genel merkezin (bakın burada parti marti yok-var diye iddia, ısrar ederseniz, o da sizin keyfinize kalmış) önerdiği, kafasında şekillendirdiği birkaç isim vardır. Erkek veya kadın aday adayı.

Memleketinde tek adamlığa soyunmak isteyen, ‘Sorulursa her şey benden sorulsun, bahsedilecekse herkes benden bahsetsin, yazılacaksa herkes beni yazsın, yerelde siyasetin hafızası, gücü, arananı ve muhatabı ben olayım!’ diye düşünmüş olmalılar ki, tuttular asker veya okular arkadaşının dediği isimleri listeye koydular.

Oysa kendisinin mesleki ve siyasi sabıkası var. Her türlü ayak oyunlarıyla geçmişte yaptıklarını çabuk unuttu millet!

Ne işinde, ne aşında dürüstlük vardı.

Ama şimdi milletvekili oldu arkadaş!

*

Bu zihniyette olan her partide var. Kimse yaranım ekşi demiyor, herkes kendini alıp yücelere yığıyor, herkes kendini pahalıya satıyor (sanki müşterisi varmış gibi) herkes kendini bulunmaz Hind kumaşı yerine koyuyor, herkes kendini nesli tükenmiş siyasetçi tarafına yazıyor.

Siyasete kendi ayar verecek!

Siyasette kendi borusu ötecek!

Kentin sorunlarının çözümü çok da umurunda değil, genel merkezin de öyle. Öyle olmasa listeye koyduklarına bir bakar insan.

*

Tabi bu işler için tek başına karar verilmiyor. Siyasette ağır abiler vardır. Geçmişte siyasete damgasını vurmuş, mecliste üst düzey görevler almış kimselerin de icazeti, fikirleri alınır. ‘Kiminle yola çıkarsak, yol yürürsek mesafe kat ederiz! Kimleri listeye koyarsak partimizin oylarını artırır, önümüzdeki ilkbaharda yapılacak mahalli seçimlerde bütün ilçeleri üstün bir farkla kazanma şansını yakalarız!’ denildiğinde, onlar da biat edecek, telefon açtıklarında bile esas duruşa geçecek, önünde düğme ilikleyecek kimseleri, isimleri önerirler.

Yüzbaşının atı geçilmez diye bir tabir vardır askerlikte. Kimse önüne geçecek, söz dinlemeyecek, kendisine biat etmeyecek ismi önermez yukarıya.

Ve bunu da başarırlar hamdolsun, çük şükür, inşallah, maşallah!!!

*

Yine üstüne basa basa belirtiyorum. Kastettiğim A, B veya C partisi değil, yazı genel. Bizim hastalığımız, Türk siyasetinin hastalığı bu. Başkasına yaşama hakkı tanımayan, herkesi kendinden üstün zanneden çürümüş, küflenmiş, kokuşmuş ama siyasette hâlâ geçerliliğini koruyan zihniyet!

Ne yazık ki öyle!

Kimse kusura bakmasın da, memleket kimsenin umurunda değil. Memleketin yükü ağırmış, sorunları çokmuş hiç önemli ve dert değil.

Bütün mesele koltuk, bütün mesele ‘ben, ben’ zihniyeti.

*

Bir de şu çok konuşulan, çok tartışılan, çok yazılıp çizilen parti içi demokrasi…

Artık masal kitapları bile söz etmiyor bunlardan! Siyasetin tozlu raflarında kaderine terk edildi.

Varsa senin adamın, yoksa benim adamım.

Gerisinin canı cehenneme!