Birinden bahsederken onun bir özelliği de sanatkâr olmasıdır deriz. Yaşa ve cinsiyete göre değişmeyen övgülerdendir insanın sanatçı olarak vasıflandırılması. Esmaül Hüsna’nın içinde geçer Cemal ve onun tecellileri.
Estetik diye bilinen bu kavramın hayatımızda önemli yeri inkâr edilemez. Varlık, bilgi ve değer olarak sıralanan müşahade alanında estetik değerler içinde yer alır. Estetik bilgi yanında güzellik denilen o büyüleyici alana bizleri dahil eder. Hayatın içinde, tabiatta ve sanatta güzellileri arayan estetik fıtratımızda yer alan temellerdendir. Güzele meftun olup onu aramak nereden geliyor diye merak ediyorsak bunun kâmil bir varlığın bize armağanı olduğunu unutmasak iyi olur.
Kuranı Kerimde şu kelimeler: hüsn, tayyib, zinet, cemil, ni’me, sürur’un hepsi sanat kavramının içeriğiyle ilgilidir. Hz. Peygamber ‘in (s.v.a) “ Allah güzeldir, güzeli sever” hadisini duymuşsunuzdur.
Esmaü Hüsnadan bazı örneklide yazalım.
Bedi: Eşi örneği ve modeli olmadan, sanatkarene yaratan.
Latifi: İncelik gösteren, sezilmez yollardan nimetler veren , en ince işlerin içlerini bilen.
Musavvir: Şekil – suret veren , iyi eden güzel yapan.
Bari: Düzelten, şekil veren , şekilleri güzelleştiren.
Kadim değerlerden aldığımız bu ilham bize başta dil ve edebiyatta, mimaride, güzel sanatlarda farklı alanlar açar. Hüsnü hat, tezhip, minyatür, çini, ahşap sanatı, ciltçilik, kumaş sanatı, halı sanatı, taş işçiliği, maden sanatı, musiki, folklor’u hemen sayabiliriz.
Peki bugün bu saydığımız alanlarda maharetimiz nedir?
Kendi dünyamızı inşa ederken eksik bırakılan sanat alanlarının doldurulmayışı çile eksikliğine sebebiyet vermekte kişi kendi anlam dünyasında ilerlerken ya kırılmakta ya da kırmaktadır.
Tasavvuf kültürü bugün inşa ettiği insanda eksikliği gidermeğe talip olduğu halde tarihi mekan olan tekkelerin olmayışının acısı duyulmaktadır.
Görüp gözetilmeden yetiştirilmeye çalışılan salik kendi cevelanının içinde çırpınıp durmaktadır.
Güzellik ve iyilik arasında bağ kurulur peki bunun sınırı var mıdır? Güzellik ve yücelik nasıl değerlendirilmelidir? Ahlak ile güzellik arasında bağı nasıl kuracağız?
Sözümüzü Niyazi Mısri’nin hikmetiyle tamamlayalım.
“Hak ile bi-nişan iken kamu canlara can iken/Düşürdü bi- mekan iken beni kevnü mekan içre
Nice geldim nice gittim nice doğdum nice öldüm/ Nice açtım nice soldum şu gül gibi cihan içre .”