Makedonya’nın başkenti Üsküp’ten Kosova’ya doğru yol boyu gördüğüm köyler Anadolu köylerini andırıyordu. Aslında bakımlı ve modern hali diyebilirim. Kırmızı kiremit çatılı, tıpkı bizim ev mimari tarzımızda, bahçe içinde iki katlı köy evleri. Hemen yanı başında yemyeşil bahçeler. Kimilerinde bir cami minaresi, kimilerinde bir kilise çanı görürsünüz. Haziranın ortası olmasına rağmen hava oldukça serin. Dümdüz ovalardan geçerken ormanların yeşilliği, bağ, bahçelerin bereketi adeta cennet köşesinde olduğum hissi uyandırıyor. Makedonya Kosova sınır kapısında pasaport kontrolü yaptırmasanız, yemyeşil topraklar da yol alırken, yerleşim alanlarının ve doğanın benzerliği aynı ülke sınırları içinde olduğunuz hissini verir.
Kosova’nın başkenti Priştine’ye doğru ilerlerken, Kosova Savaş’ı nın yapıldığı ovadan geçerken tarihe geçmiş Kosova savaşında cenk eden Osmanlı askerinin kılıç sesleri kulaklarıma geliyor adeta. Yemyeşil, düm düz bir ova, dağları gür ormanlarla kaplı.
Priştine’ de önemli Osmanlı eserleri hala ayakta kalmış. En çok turist çeken yerlerden biri de (yılda 20 bin turist) 1. Murad Hüdavendigar’ın türbesi. Türbe Priştine - Mitroviça yolunun 6'ncı kilometresindeki Mazgit Köyü’nde bulunmakta. Türbe, Mazgit Köyü’ndeki ana caddenin kenarında uzun taş duvarlı, geniş bahçe içinde bütün ihtişamıyla sizi karşılar.
Birinci Kosova Meydan Muharebesi, Balkanlar’daki ilk büyük meydan savaşımızdı. Sultan Murad Hüdâvendigâr’ın Kosova’da kazandığı cenk ile Osmanlı’nın Balkanlar’da 500 yıl sürecek hâkimiyetinin temelleri atılmış oldu. Savaştan sonra harp meydanını gezerken, Miloş Obiliç isimli bir Sırp tarafından şehit edilen Hüdavendigar Sultan 1. Murad’ın iç organları şehit olduğu yerde defnedildi. Naaşı daha sonra Bursa’ya getirilerek, Hüdavendigar Camii’nin kuzeybatısında bulunan türbeye defnedilmiştir. Yaklaşık 50 yıl sonra Kosova Ovası, Sultan 2. Murad’ın cengine de şahit oldu. Bu nedenle sultanlar, Kosova’da birinci veya ikinci Murad diye ayrılmaz, Sultan Murad derler.
Türbenin avlusu oldukça geniş, avluda iki katlı bir de Osmanlı Müzesi bulunmakta. Türbenin bakımı ve giderleri TİKA(Türk Birliği ve Koordinasyon Ajansı) tarafından karşılanıyor. Türbeye 400 yıldır Özbekistan’ın Buhara şehrinden köklü bir aile türbedarlık yapıyor. Şimdilerde türbedarı yetmişine dayanmış Saniye Teyze, kocası öldükten sonra görev ona geçmiş. Bahçedeki lojmanına gidip görmek istedim, maalesef o gün Saniye Teyze gezmeye gitmiş. Sultanın türbedarlığını büyük bir gururla yapmış yüz yıllardır aile.
Piriştine’ den sonra Kosova’nın Prizren şehrini de görmelisiniz. Arası 85 km, 1saat 15 dakika sürüyor. Prizren, Kosova’nın ikinci büyük şehri. Balkanlarda Türk şehri diye de anılıyor. Adeta bir Anadolu şehri gibi, en fazla Türk burada var, her yerde Türkçe tabela görürsünüz. Türkçe konuşarak şehri gezebilirsiniz, üstelik sizi sevgiyle karşılarlar. Şar Dağları’nın eteklerindeki şehir buram buram Osmanlı kokuyor.
Şehirde ayrıca NATO Kosova Force (Kosova Barış Gücü) adına Türk ordusu da konuşlanmış. Türk ordusu subayı, astsubayı, uzmanıyla ülkedeki barışı korumak için Sultan Murad Kışlası’nda görevlerini halen sürdürmekteler. Ordu, Türk ve Müslüman halk ile de çok güzel bir ilişki halinde. Gençlerle ve çocuklarla çeşitli etkinlikler yapıyorlar. Kahramanmaraş depremi sırasında, Müslüman halk ordu ile işbirliği halinde Türkiye için yardım organize etmiş.
Altından Bistriça Nehri geçen, yine Osmanlı eseri olan Taş Köprü Prizren’i ikiye bölüyor. Köprünün hemen karşısında ise Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosluğu bulunuyor. Taş Köprüyü geçtikten sonra yol sizi eski Osmanlı Çarşısına götürür, Osmanlı eseri olan Sinan Paşa Cami’nin önünden geçersiniz. Oldukça yüksek ve görkemli cami, şehrin her yerinden görünür. Osmanlı çarşısının ortasında, yine Osmanlı mimari figürlerinde biri olan şadırvan hala işlevini yerine getirirken, meydana da adını vermiş. Şadırvan Meydanı, etrafında konup havalanan güvercinlerle turistlerin uğrak yeri olmuş. Kafeler, restoranlar buralarda turistleri ağırlamaktan oldukça memnun.
Taş köprüden geçip, şehir meydanına giderken inci satan bir dükkan dikkatimi çekti, ismi Altamira Gemstone. İçeride bir hanımefendi bulunuyordu, girip İngilizce bir şeyler sormaya başladım. Cümlem bitmemişti ki hanım heyecanla ayağa kalktı, Türkçe “Türk müsünüz?” diye sordu. İsmi Letafet, ismi gibi latif bir Kosovalı Türk hanım. Bana ilk sorduğu şey deprem oldu. Oysa Maraşlı olduğumu bilmiyordu. Sohbet esnasında Maraşlı olduğumu öğrenince gözleri doldu. Deprem zamanında günlerce, sabahlara kadar TV başında bizi endişelenerek izlediklerini, Türk Ordusu ve Türk Konsolosluğu ile dernekleri vasıtasıyla (Tüm Gençler El Ele Derneği, TGEE) işbirliği içinde yardım kampanyası düzenlediklerini heyecanla anlattı. Depremin üzerinden henüz dört ay geçmişti, benim de yaralarım çok tazeydi, zaten bu yolculuğa da biraz kafamı dağıtmak, motivasyonumu arttırarak hayatın bir yerinden tutunabilmek için çıkmıştım. Letafet anlattı ben ağladım, sonra ben anlattım o ağladı. Ülkemden km lerce uzak, dünyanın bir ucunda, iki kadın aynı acıya birbirlerini tanımadan ağladı. Hala aklıma geldikçe, bu nasıl güzel bir ruh birliğidir diye gözlerim doluyor.Prizrene gittiğinizde Altamira Gemstone inci dükkanına uğrayıp, Letafet’e selamımı söyleyin.
Köprünün dibindeki ana caddeye depremzedeler için tahtadan koca bir kumbara yapmışlar, gelip geçen para atmış.Kumbaradaki paraları akşam toplayıp , deprem bölgesine gönderilmek üzere derneklerine (Tüm Gençler El Ele Derneği) teslim etmişler. Oğlumun iki montu vardı, birini bağışladım demesi beni öyle duygulandırdı ki doğrusu tanımadığım bu insanlara sarılıp teşekkür etmek istedim. İlk sorduğu sorulardan biri de yardımlarımız size geldi mi oldu. On yaşlarında bir oğlu var Letafet’in ,Türk konsolosluğunda ve ordumuzun karagahında halk oyunları, türküler, şiirler, marşlar,Türk adetleri vs öğreniyormuş.Bu konuda dereceler de almış başarılı bir evlat, Türk aşığı.
Letafet’ten ayrıldıktan sonra şehir merkezine doğru giderken Sinan Paşa Cami’nin minaresinden ezan sesi duyuluyor.
Eski mahallerin isimleri hala Türkçe ; Terzimahalle, Saraçhane, Tabakhane, Sarayboğazı, Tuzsuz, Ortakol , Yenimahalle bunlardan bir kaçı. En eski mahallelerden biri de Maraş Mahallesi, bu beni çok etkiledi. Sebebini araştıramadım, kaynak da bulamadım ama hoşuma gitti açıkçası mahallenin ismi. Üstelik Maraş Mahallesi eski Türk evlerinin olduğu bölge, adeta kendinizi Anadolu’da hissettiriyor.
Kosava’nın bu güzel şehirlerinde çocuklara İstiklal Marşı ezberletilmesi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, halk oyunları, Türk örf ve adetlerinin yeni nesle aktarılması beni hem çok etkiledi hem de çok duygulandırdı. Neden daha önce gelmedim diye kendime sordum. Üstelik sizin Türk olduğunuzu öğrenince muazzam ilgi ve sevgi gösteriyorlar.
Osmanlı Çarşısını gezdikten sonra hemen çarşının içindeki Saraçhane Halveti Tekkesine gidiyorum. Tekke hala ayakta ve faaliyette. Osmanlı Balkanlar’a gelmeden önce tasavvufi akım ve tekkeler bu topraklara gelmişti. Osmanlı’nın gelmesiyle de bu bölgede engin bir mütevazilik ve anlayışla İslam’ın yayılmasına hizmet etmişler. Neredeyse bütün Balkan şehirlerinde bu tekkelerden var, gittiğim yerlerde özellikle tekkeleri gezmeye çalıştım. Şunu da belirtmek isterim; Osmanlı bu topraklarda Hristiyan halka asla müdahale etmemiş, inançlarını rahatlıkla yaşamışlar, dolayısıyla adım başı da kilise yaptırmışlar.
Osmanlı Anadolu’ya yapmadığı maddi yatırımı Balkanlar ‘a yapmış, Balkan ülkelerini gezerken bunu derinden hissettim. Kosova’da da da hanlar, hamamlar, bedesten, saraçhane, namazgah, camiler, şadırvanlar, taş köprüler ve Osmanlı çarşıları görünce hem gurur duydum hem de biraz sitem ettim açıkçası. Osmanlı buralara yaptığı yatırımın yarısını Anadolu’ya yapsaydı, şimdi daha zengin bir ülke olabilirdik diye de düşünmeden edemedim.
Kosova’da sadece Türk kökenliler bize düşkün değil, Arnavut kökenli Müslümanlar da Türkiye’ye sempati duyuyor. Zaten ülkemize de Arnavut göçmenler çoğunlukla bu bölgeden gelmiş. Yaklaşık 2 milyon nüfusun yüzde 93 ü Arnavut Müslüman, diğer Müslüman gruplar ise Boşnaklar, Goralılar ve Türkler.
Neyse biz gelelim Kosova da ne yenir. Özellikle tüm balkan ülkelerinde olduğu gibi et ve hamur işi yemelisiniz. Şar Peyniri, et sucuk, Elbasan Tava, Fula Böreği, Haşlama Börek, Tespişte Tatlısı ve mermer üstünde biftek, mutlaka deneyin. Eski çarşıda fiyatlar 15 eurodan başlar. Çay, kahve vs 5 ila 10 euro. Giderseniz benden de selam söyleyin.
Hoşça kalın dostça kalın