Son zamanlarda ülkemizde yükselişte olan yabancı karşıtlığı ırkçılık mı, milliyetçilik mi? Yaklaşık on yıldır misafir ettiğimiz milyonlarca Suriyeli, bilahare Afgan, Asya ve Afrika göçmenlerine karşı geliştirilen karşı duruş, ırkçılık mı milliyetçilik mi? Irkçılık ile Milliyetçilik aynı şey midir? Ülke sevdalısı olup, kendi ulusunun sosyolojik yapısını koruma iç güdüsü ırkçılık mıdır, milliyetçilik midir?

Kelime anlamı ile her iki kavramı açıklayacak olursak; Irkçılık, kendi ırkını öteki ırklardan üstün sayma ve siyasal tutumunu buna dayandırma eğilimi. Milliyetçilik ise Ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve yüceltmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya, bu çalışmayı ve bilinci, diğer kuşaklara da yansıtmaya "milliyetçilik" denilir.

Duygusal ve tanımsal karmaşalarından kurtulup olaylara mantıklı bakılınca, mültecilerin taleplerinin de, batı uygarlığının da olaya bakış açılarının tamamen ekonomik olduğu görülecektir. Zengin olmayanın zengin olandan hak talebi. Peki bu hak talebi haklı mıdır?

Örneğin tüm göçmenlerin gönlünde Almanya rüyası vardır. Almanya iki dünya savaşından yenik çıkmış, çalışmış uygarlık ve zenginlik medeniyeti oluşturmuş. Yöneten ve yönetilen ile bir refah devleti meydana getirmiştir. Mülteci diye adlandırdığımız halk Alman kadar çalışmamış, üretmemiş, teknolojiler geliştirememiştir.

Irkçılık insanları rengine, diline, dinine göre ayrıştırmak, kendi özelliklerini onlardan üstün tutmak. Milliyetçilik ise kendi ülkeni, ülke sınırlarını, demografik yapını korumaya çalışmaktır.  Din kardeşliği, ümmet bakış açısı ile Afrika’nın, Asya’nın bir nevi istila tehdidine ses çıkarmamak, bir süre sonra sokakta karşılaştığın her üç kişiden birisinin Türk olmamasını göze almak demektir.

Geri kalmış halkların, ülkelerin zengin ülkelerden bir şekilde hak talebi ne  kadar haklıdır? Türkiye, Asya ve Afrika'nın eğitimsiz, cahil ve ekonomik olarak zayıf halkının çöplüğü olmamalı, Avrupa’nın geri itme uyguladığı toprak parçası, Avrupa'nın sınır bekçisi olmamalıdır.  Bu ırkçılık değil içgüdüsel kendini koruma halidir. Ümmetçilik bakış açısı ile koşulsuz hepsine kucak açmak, vücuda yayılan kanser hücresine hoş görü ile bakmakla eşdeğerdir.

Herkes kendi ülkesinin el verdiği ölçüde zengin, her halk çalıştığı kadar zengindir. Bu ülkemiz içinde geçerlidir. Bugün Almanya kadar zengin, Afrikalı kadar fakir değilsek hak ettiğimiz yerdeyiz. Alman halkının zenginliğinden pay istemeye hakkımız olmadığı gibi, Asya, Afrika’nın eğitimsiz, geri kalmış fakir halkının hepsine kucak açacak kadar da hoşgörülü olmak akıl karı değildir.

İnsanları diline, dinine, rengine, kafatası ölçülerine göre ayrıştırmak ırkçılıktır, ekmeğini paylaşmamak ekonomik tercih. Ülke bir ailedir. Mülteci ise o evin misafiri. Misafir ev yerleşkesinden hak iddia etmeye başlarsa durum vahimdir. İnsani yönden ensar kardeşliği yönünden zaten Türk halkı on yıldır ekmeğini paylaşıyor. Bundan sonrası sosyolojik, demografik ve ekonomik yönden kendini koruma kollama zamanıdır.