Tarifi imkansız bir felaket, doğal afet; 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi… Yaşanan, hissedilen tarifsiz acıların üstüne söylenebilecek, söylenmesi gereken hiçbir söz yok. Ki bazı sözler daha çok acıtır. O yüzden susmak gerekir bazen, bazı durumlarda… Bu yüzden, köşe yazısı yazıp yazmama konusunda kararsızdım. Halen de doğru olanı yapıp yapmadığıma dair şüphelerim var. Ancak depremden sonra avukat olarak bana sorulan, danışılan konuların; acılara bir nebze alışılmaya başlandığında deprem mağduru her vatandaşın soracağı sorular olduğunu düşünüyorum. O yüzden; şimdiden, depremden maddi ve manevi zarar gören her vatandaşımızın, hemşehrimizin bilgilenmesi gerektiği birkaç konudan bahsetmek, hem de tarihe bir not düşmek istedim.

                Hesap vakti dedik yazının başlığında. Hesap sorulacak kişileri doğru seçmek, doğru hesapları sormak gerekir. Aksi yanlışlıklar mağduriyetlerimizin arttırmasının yanı sıra alınacak ibretleri, çıkarılacak dersleri de önler. Hesap sormak; bizden sonra gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur. Deprem Türkiye’nin kaçınılmaz gerçeği iken bu gerçeği yok saymak, yok sayanları görmezden gelmek, sessiz kalmak ne vatandaşlık bilincine yaraşır ne de Türk insanına yakışır. Biz yaşadık; bizden sonrakiler yaşamasın, beklenen İstanbul depremi var, İstanbul halkı yaşamasın, İstanbul’da yakını, tanıdığı, akrabası olan milyonlarca insan yaşamasın. Belki bizim sözümüz oralara ulaşmaz, sesimiz yetişmez ama ateşe su taşıyan karınca misali en azından sorumluluğumuzu yerine getirmiş olalım.

 Doğru kişiye doğru hesabı sorabilmek için bir binanın inşa aşamalarını, yetkili kurumları, izin ve denetim mercilerini iyi bilmek gerekir. Ama sanmayın ki tek sorumlu onlar. Kaçımız bir ev satın alırken projelerini inceliyoruz veya bir uzmana inceletiyoruz? Depreme dayanıklı olup olmadığını sorguluyoruz? Bir binada kolon kesildiğini duydunuz mu hiç? Peki hiç kolon kesenler hakkında mahkemeye, savcılığa, belediyeye başvuruda bulundunuz mu? Bu soruların hepsine EVET demediğimiz sürece biz de sorumluyuz, 85 milyon vatandaşın her biri sorumluyuz. Neyse, asıl sorumlulara geçelim.

                En önemli husus; binanın hangi sebepten, hangi eksiklikten dolayı hasar aldığının tespitidir. Can kaybı yaşanan binalarda savcılıklar ve bilirkişiler inceleme yapmadan ve delil toplanmadan enkaz kaldırılmamaktadır. Ancak maddi zarar oluşan, ölüm meydana gelmeyen(orta, ağır hasarlı ve yıkılacak binalar) binalarda böyle bir inceleme re’sen(kendiliğinden) yapılmamaktadır. Enkazlar kaldırılmadan ve binalar yıkılmadan önce bir an evvel mahkemeye başvurularak delil tespiti yaptırılması gerekir. Bu konu için güvendiğiniz ve uzman bir avukattan yardım ve destek alınız.

                Bina inşa edilecek alanları, arsaları belediyeler belirler. İmar planları ile şehirleşmelerin planlı bir şekilde yapılması; mahallelerin, konutların, yaşam alanlarının kontrollü bir şekilde oluşturulması amaçlanmaktadır. İmar için doğru arsa seçiminin ne kadar önemli olduğunu maalesef ki acı bir şekilde gördük. Sulu tarım arazileri, deniz kumundan oluşan araziler; bina temellerinin dayanıksız arsalar üzerine inşa edilmesine yol açtığından üzerine bina yapılmaması gereken arazi türlerindendir.

                Kimimizin haberlerde gördüğü kimimizin-benim gibi- ise gidip bizzat yerinde gördüğü Gaziantep’in Nurdağı ilçesi de yoğunluklu olarak tarım arazisi üzerine inşa edilen bir ilçe. 6 Şubat Depreminden sonra bu ilçede binaların birçoğu tamamen yıkıldı, geri kalanları ise ya acil yıkılacak statüsüne girdi ya da ağır hasarlı… Tek katlı müstakil evler dışında; ilçede sağlam kalan tek bir apartman dahi kalmadı. Bu kolektif kalitesizliğin birçok nedeni var ama bunların başında zemin geliyor. Belediyeler imar planlarını hazırlarken zeminin özelliğine göre o zemin üzerine inşa edilecek binaların kat sınırını da belirlemektedir. Örneğin Nurdağı ilçesinin imar planı hazırlanırken;  arazilerin en fazla kaç kat için uygun olduğu incelenmiş, buna göre belediyece bir sınır belirlenmiştir. Ancak gel gelelim belirlenen bu sınır tarım arazisi olan Nurdağı ilçesinin zemini için fazladır. En fazla 5 katlı bir binayı kaldırabilecek bir zemine 10 katlı bir bina inşa edilirse o zemin o binayı kaldıramaz ve depremden ağır hasar alır. Nurdağı’nda bunu yaşadık.

                Kaldı ki; Nurdağı ilçesine yapılacak yeni TOKİ konutlarında 4-5 kata izin verileceğine dair çıkan haberler de bu durumu doğruluyor. İşte burada; doğru zemine, doğru imar planı düzenleyemeyen belediyeden hesap sormak gerekir.

                İmar planı hazırlanan yerlerde; arsa sahipleri ile müteahhitler arasında farklı türden anlaşmalarla müteahhit tarafından arsa üzerine bina inşa edilmektedir. Müteahhit; zemin etüdü yapılması, mimari ve statik projenin hazırlanması gibi teknik ve mühendislik işlerini yetkinliği varsa kendi hazırlamakta yoksa mimar, inşaat mühendisi vesair yetkinlik sahibi kişilere bu projeleri hazırlatmaktadır. Zaten mevzuata göre de bu projelerin, projeleri hazırlama yetkinliği olduğunu belgelendirebilen(mimar, mühendis) kişilerce hazırlanması zorunluluğu vardır. Ne yazık ki uygulamada çoğu zaman bu mimar ve mühendislerin sadece diploması kullanılmakta, projeler yetkinlik ve uzmanlık sahibi olmayan kişiler tarafından hazırlanarak mimar ve mühendislere imzalatılmaktadır. Bu noktada bu projelerin mühendislik ve mimarlık bilimine uygun olmayacak, binaların kalitesini olumsuz yönde etkileyecek ve depreme dayanıklılık konusunda da şüphe uyandıracak şekilde düzenlenmesinden; kendisi düzenlememiş olsa dahi altında imzası olan mimar ve mühendisler de sorumludur.

                Projelerin hazırlanmasından sonra bazı durumlarda müteahhit tarafından, bazı durumlarda ise arsa sahibi tarafından; belediyeye başvurularak yapı ruhsatı alınır. Arsa; belediye mücavir alan sınırları içinde ise yapı ruhsatı verme yetkisi belediyelerde; mücavir alan sınırları dışında ise Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğündedir. Yapı ruhsatı; hazırlanan mimari ve statik projelerin; yanı yapılması planlanan binanın mevzuata, bilim kurallarına, deprem yönetmeliğine vesair kanun ve kurallara uygun olduğu anlamına gelir. Ancak bu ruhsatın verilmesi; binayı uygun hale getirmediği gibi projeleri hazırlayanların ve müteahhitlerin sorumluluğunu da ortadan kaldırmaz.

                İnşaatta kullanılacak demir, çimento vesair bina bileşenlerinin miktarı, kalitesi, kolon vesair taşıyıcı elemanların durumları, kalınlığı, sayısı gibi bütün hususlar bu projelerde yer almakta ve bu projeler de belediyelerin veya Çevre Şehircilik Müdürlüğünün incelemesinden, kontrolünden, denetiminden geçmektedir. İşte; düzenlenen projelerin incelenmesinden, inşa edilmesi planlanan binanın; ilgili yönetmelik ve kanunlara uygun olmadığı, depreme dayanıklı olmadığı halde yapı ruhsatı veren belediye ve diğer kurumlardan da hesap sormak gerekir.

                2001 yılında; can ve mal güvenliğini teminen, imar plânına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetimini sağlamak ve yapı denetimine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla Yapı Denetimi Hakkında Kanun çıkartıldı. Bu kanuna aykırı her yapının inşa edilmesinde; inşa aşamasında yetkisi ve görevi bulunan her kişi ve kurum sorumludur. Bu Kanunla yapı denetim şirketlerinin kurulması öngörülmüş; bina inşasının her aşamasında inşaatın bağımsız, özel yapı denetim firmaları tarafından denetlenmesi düşünülmüştür. Yapı denetim firmalarının görevi; inşa edilen binanın yönetmeliklere, kanunlara ve projelerine uygun şekilde inşa edilip edilmediğini denetlemek, bir aykırılık tespit ettiği takdirde durumu derhal ilgili idari kuruma bildirmektir. Bu denetim görevini kalifiye şekilde yerine getirmeyen yapı denetim firmasından da hesap sormak gerekir.

                2007-2018 yılları arasında inşa edilen binalar 6/3/2007 tarihli Deprem Yönetmeliği’ne uygun yapılması gerekirken, 2018 yılından sonra inşa edilen binalar ise 18/3/2018 tarihli Deprem Yönetmeliğine uygun yapılmış olması gerekir. Bu yönetmeliklere uygun olarak inşa edilmeyen her binanın hasar görmesinde, yıkım sebebiyle ölümler ve yaralanmalar oluşmasında; binayı yapan, ruhsat izni veren, inceleme, denetleme ve kontrol görevi olan her kişi ve kurum sorumludur.

                Deprem sonucunda ölüm meydana gelmişse; sorumlular, olayın özelliğine göre olası kastla öldürme suçundan veya taksirle öldürme suçundan sorumlu olurlar. Ayrıca ölüm sonucunda ölenin yakınlarının da sorumlulara karşı maddi(destekten yoksun kalma) ve manevi tazminat hakkı vardır. Ayrıca; ölüm veya yaralanma meydana gelmemişse dahi binada, konutta meydana gelen hasardan ve ortaya çıkan zarardan yukarıda bahsettiğim kişi ve kurumlar sorumludur. Doğru kişiye karşı doğru davaların açılması, hak kaybına uğramamanız için özenle irdelenmesi gerekir. Bu sebeple mutlaka bilgisine güvendiğiniz bir avukatla beraber hareket ediniz. Hepimize Geçmiş Olsun…