Screenshot 6-19

Ufuk Türk

Garbi Yeli Yeğin Eser

Bir ayı geride bıraktık. Beşinci sayımızla yeniden merhaba. Manşet gazetemizin bir sayfası olarak her Cuma günü estirmeye çalıştığımız Garbi Yeli, bereketli yürüyüşüne devam ediyor. Samimi ve mütevazı bir yürüyüş bizimkisi. Az ama devamlı olsun; derdimiz, niyetimiz bu. Bir gazete sayfasına sığdırabildiğimiz kadar birkaç yazı, birkaç şiir, o kadar. Damlaya damalaya göl olur misali. Hz Peygamber (s.a.v)’in “Allah katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır.” buyurduğu gibi, bu şuurla, bir ibadet şuuruyla devam ediyoruz bu sayfayı neşretmeye. Karacaoğlan, şiirde garbi yeli için “yeğin eser” ifadesini kullanıyor. “Yeğin” kelimesi şiddetli, güçlü, sert manalarını taşıyor. Özellikle Akdeniz Bölgesinin doğusunu bilenler, garbi yelinin nasıl yeğin estiğini de bilirler. Yaşar Kemal, İnce Memed romanında da, diğer bazı romanlarında da bahseder garbi yelinin şiddetinden, okuyanların malumudur. Biz de bu ifadeyi, bu ifadenin manasını devamlılığımızda bulalım istiyoruz. Yani gücümüz devamlılığımızda olsun istiyoruz.

Şükür ki çıktığımız bu yolda dostlar bizi yalnız bırakmıyor. Başta sayfa yönetmenimiz Mehmet Yaşar ve udabâmız Mehmet Raşit Küçükkürtül ağabeylere büyük bir teşekkür borçluyum. Onlar olanca yoğunluklarına rağmen her hafta “Döş Cebi” ve “Şehir Mektupları” köşelerinde yazmaya gayret ediyor ve bu devamlılığın teminatını sağlıyorlar, sağ olsunlar, var olsunlar. Ömer Kara’yı ikinci sayımızda misafir ettik. Kendisi zaten Manşet gazetesinde bir köşe sahibi ama özellikle Maraş’a dair Garbi Yeli için de hususi yazılar yazmasını gönülden arzuluyoruz. Sibel Kök, Samet Yurttaş ve Ferhat Altun. Şiirleriyle önemli katkılar sağladılar. Türk şiiri adına bizi heyecanlandırıyorlar. Hasan Bazı kardeşim bir şiir ve bir yazıyla sayfamızı renklendirdi. Kalemi bereketlensin. Mustafa Cihan Alliş, yazdığı hikayeyle Ömer Seyfettin’i hatırlattı bize, diline sağlık. Şair Tayyip Atmaca ağabeyimiz, yazdığı tahmisle dilimize bal çaldı. Ali Eşik kardeşimiz bir şiirle dahil oldu yürüyüşümüze. Bu sayıda da Kıymetli büyüğümüz şair-yazar Hasan Ejderha bir şiirle katkı sundu, eksik olmasınlar. Ayrıca yine bu sayıda yeni bir isim katıldı kafilemize: Seda Nur Çetinkaya. Ölüm temalı bir deneme vesilesiyle tanışmış olduk kendisiyle, devamı gelir inşallah.

Hâsılı kelam Garbi Yeli esmeye devam ediyor. Bu esintide katkısı olan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Katkıların devamını “yeğin” bir şekilde beklediğimizi de yeniden ifade etmek istiyorum. Haftaya Cuma günü, altıncı sayımızda buluşmak dileğiyle.

DÖŞ CEBİ

Mehmet Yaşar

Her Yeni Kitap Bir Bahar Havasıdır Bize

Nurcihan Kızmaz hanımefendi yıllardır münzevi ve mütevazı bir şekilde şiirler yazıyor. Şiirlerini başta büyüğümüz Hasan Ejderha’nın yönetimindeki Yoldaki Kalemler isimli internet dergisi olmak üzere çeşitli edebiyat kültür dergilerinde ve mahfillerinde yayımlıyor. Dili, üslûbu, şiirlerinin sesi bana hep Türkçenin en büyük emektârı Yunus Emre hazreti hatırlatır. O’ndaki gibi bir sehl-i mümtenî hâli vardır Nurcihan hanımın şiirlerinde. Öyle samimi, öyle bizden.

Hep içimden konuşup dururdum “Nurcihan ablamızın şiirlerini iki kapak arasında bir görseydik” diye. Şükür ki gördük. “Altı Üstü Şiir” adıyla Hatıra Kitap Yayıncılıktan çıktı şiir kitabı, müjdeler olsun. Kitap yedi bölümden müteşekkil: Sevgi Üstüne, Tabiat Üstüne, Beşer Üstüne, Hasret Üstüne, Dua Üstüne, Hatıralar Üstüne ve Şiir Üstüne… Her biri yıllardır severek tek tek okuduğum şiirler. Hatta bazı şiirlerini bazı dinletilerde seslendirmişliğim de vardır ki zannediyorum bu yüzden olacak, kitabı “şiirlerimi sesinizle süslediğiniz için teşekkürler” ithafıyla imzalayarak göndermiş bendenize ve Sibel Kök hocaya emanet etmiş bana ulaştırması için. Sağolsun Sibel hoca ulaştırdı. Kitap elime geçince kalbime bir bahar havası geldi sanki. Hakikaten çok mutlu oldum. Okuyucusu bol olsun diye dua ediyorum. İnce düşüncesi için de ayrıca teşekkür ediyorum. Şiir ve edebiyatseverlere de ihbar kastıyla ilan ediyorum. Nurcihan Kızmaz’ın şiir kitabı “Altı Üstü Şiir” çıktı. Kendilerinin de müsaadesiyle bir şiirini Garbi Yeli’nin bu sayısında yayınlıyoruz. Hayırlı olsun.

ŞEHİR MEKTUPLARI

mehmet raşit küçükkürtül

gün akşama dönerken bir serçe kıyameti kopardı

gün akşama dönerken bir serçe kıyameti kopardı. kahramanmaraş’ın şubat hafızasına takvimde bir çentik daha atıldı, artık aynı tarihe atıfla “depremden evvel, depremden sonra” diye cümleler kurar olduk. takvimlendirmek, tarihlendirmek kastıyla hafızamızı yoklarken bir milat oldu bize depremler. deprem sadece hafızamızı dönüştürmüyor, şehri de dönüştürmeye başladı. malum, "yerinde dönüşüm" diye acı bir laf var dillerde. hepimiz birkaç tane “yerinde dönüşüm” hikayesi duymuşuzdur. bu hikayelerden birisi de hamidiye sitesine ait. yerine dikilecek apartmanlar için bir müteahhit ile anlaşmış site sahipleri. hatırlar mısınız, sitenin blokları arasında bir de cami vardı. müteahhit, cami yerine bir blok da kendisine yapıp mescid yok ederek kâr elde etmeye tâlip olmuş, bu da kabul edilmiş. maraş’ın hafızasından söz ederek girdim mevzuya fakat niyeyse maraşlının mescidler konusunda hafızası bir türlü harekete geçmeye yanaşmıyor. mesela 1934’te vakıf mallarının satışa çıkarıldığı dönemde hangi camilere ne oldu, hatırlayan kaldı mı acaba? yol yapmak için gazi kışlası yakınındaki kışla camii ve arasa camiinin karşısındaki salihiye cami yıkılalı on - on beş yıl oldu. bu camilerine yerine cami inşa edildi mi? depremde mahrum kaldığımız, tadilata giren camilerimizin ahvali bize bu soruları sorduruyor mu? [16tem2025çarşamba]

***

dün munzur marka suların maraş'ta satışa başladığını haber veren reklamlar maraş'ın reklâm tahtalarını doldurmuştu. evvelki hafta da arkadaş bize su arıtma sürahisi sipariş etti. maraş ne kadar sahipsiz bir şehir ki iki yıldır çözülemeyen su meselesini kimse dile getirmiyor, sormuyor, talep etmiyor. buradan da maraş'ın menfaatini gözeten bir dernek, bir siyasî parti, bir kuruluş, bir gazetecinin olmadığını çıkarıyorum. herhalde mevcut belediye yönetimi de durumun böyle olduğunun farkında ki belediye seçimlerine dört beş gün kala, 26 mart 2024’te, KASKİ’den şöyle bir cep telefonu mesajı gönderildi: “andırın ilçemizde meydana gelen aşırı yağışlardan dolayı karasu içme suyu kaynağımızda geçici bulanıklık meydana gelmiştir. onikişubat ilçemizin merkez mahallelerinde bulanıklık görülen meskenlerde normale dönünceye kadar içme suyu olarak kullanılmaması gerekmektedir. kamuoyunun bilgisine duyurulur.” su zenginliğiyle meşhur olan, hazır su satan markaların en az pazar bulduğu kahramanmaraş’ın bu hâllere düşeceğini kim düşünebilirdi. [25aralık2024]

***

otuz yıl evvel maraş'ta gün akşama dönerken bir serçe kıyameti olurdu. ulu cami muhitinde otobüs durağında bekleyen bir yolcu serçe korosunun “vıyvılım”ının bütün sesleri bastırdığını duyabilirdi. mevsim güzden yaza doğru giderken kırlangıçlar yeni yuvalarla evlerin tavanlarını istila ederdi. uğur böcekleriyle beraber her türden böcek etrafı sarardı. pınarlar, sular henüz belediye tarafından tamamen esir alınmamıştı. maraş öyle sulak bir şehirdi ki bazı evlerin içinde pınarlar, kuyular vardı. bütün bunlar nereden aklıma geldi? haşerelere karşı bir türlü galip gelemeyen belediyenin ilaçlama arabalarının beyhude gayreti dikkatimi çekti de tabiata ettiğimiz eziyet aklıma düştü. sinek kovmak için ilaçlama arabaları mücadele verirken hiçbirimizin işine de aklına da “yahu maraş’ın tarihinde altı yüz bin küsûr insanın bir arada bu şehirde yaşadığı vaki midir, şehir bunu kaldırabilir mi?” sorusu gelmiyor. [10may2025]

Seda Nur Çetinkaya

Basübadelmevt, Ölümün Ötesi

Hayat, ince bir tül gibi; rüzgârla dalgalanıyor, zamanla inceliyor, sonunda görünmez bir çizgide yırtılıyor. O çizginin adı: ölüm.

Ama her yırtık, ardından başka bir ışığı sızdırmaz mı? İşte basübadelmevt, tam da o sızan ışığın adıdır. Ölüm, çoğu zaman kapanan bir kapı gibi anlatılır. Ama bazı kapılar, sadece bir eşiği geçmek içindir. Sessizce açılır, ardında başka bir oda bırakır.

Basübadelmevt, hayatın o odada yoluna devam ettiğine dair diri bir inançtır. Belki de ölüm, yok oluş değil, bir biçim değişimidir. Mumun alevle vedalaşıp kokuya karışması gibi… Gölün yüzeyinden kaybolan bir yaprağın suyun altındaki başka bir yolculuğa başlaması gibi… Beden gider ama ruh belki kalır; ya da yeni bir sese dönüşür, başka bir biçimde yankılanır. Her insan, ölümünü düşündüğünde aslında yaşamını tartar. Ne bıraktım ne unuttum, nasıl hatırlanırım? Basübadelmevt, bu sorular arasında bir filiz gibi yeşerir: Eğer ölüm bir son değilse, yaşamak daha dikkatli bir eylem hâline gelir. Belki basübadelmevt, zamanın biraz eğildiği, mekânın biraz silikleştiği bir eşiktir. İnsan bu eşiği düşününce, dünyaya daha hafif ama daha anlamlı basar. Çünkü ölümle yüzleşen, yaşama daha sıkı tutunur. Kimi zaman bir vedadır bu, kimi zaman da ince bir başlangıç. Ama her hâlükârda, basübadelmevt, ölüme fısıldanan bir şiirdir: “Ben senden ibaret değilim.”

Hasan Ejderha

Çırpınan Evler
Bin nara içre
Akortlanmış yüreklere
Selama durmak
Katılmaksa naraya
Ben oradaydım.
Kaydım düşülür mü
Bilmem ama
Her kavgada vardım.

Darıldım sokaklara
Çırpınarak içindeki insanları
Yerlere saçan evlere
Kaf dağının ardındaki devlere
Savaş açan bendim
Oysa
Çırpınan evlerin
Hiç bir taşına güç yetiremedim.

Çırpındı evler
Dağlar bile sallandı
Yarıldı yer
Buğday gibi elendi insanlar
Seçildi gitti güzeller
Eleğin altında kalan bendim.

Yıkıldı gitti kadim barajlarım
Ne benim kaldı ne bendim
Biriken onca su akıp gitti
Selin önünde kalan bendim

Nurcihan Kızmaz

Kelime Çarşısı

Kelimeler satın aldım

Feleğin çarşısından

Okka okka

Dirhem dirhem

Kimi yaraya tuzdu

Kimisi merhem

Sararan yapraktan

Kuruyan topraktan

Yüklü bulutlardan

Saklı umutlardan

Mazlumun gözyaşından

Zalimin eğilmez başından

Akan suyun sesinden

Ilık kuş nefesinden

Arının balından

Bülbülün gülünden

Ödedim bedelini

Ömrümün en güzel yerinden

Bebeklerin gözlerinden

Bilgelerin sözlerinden

Yunus Emre’den

Molla Kasım’dan

Belki bir gün dize dize

Şiir yaparım onlardan

Garbi Yeli’ne sizden de bir esinti gelsin isterseniz, buyurun:

[email protected]

Sayfa Yönetmeni: Mehmet Yaşar

Sayfa Editörü: Ufuk Türk

Sayı:5

Her hafta Cuma günü yayımlanır.