Aslında Batum Gürcistan’ın bir şehri değil, Gürcistan Devleti’ne bağlı özerk Acaristan’ın baş kentidir. Bu nedenle şehri gezerken her yerde Gürcistan ve Acaristan’ın bayrağını yan yana görürsünüz.
Ülkelerin ve şehirlerin hep iki yüzü vardır; kendi yağıyla kavrulanlar hatta yağı bile olmayanlar ve kodaman dediğimiz, para hesabı bilmeyenlerin olduğu semtler iki ayrı dünyaya kapılarını açar size. Sahilde göğe doğru başını kaldırmış devasa binalar, kumarhaneler, gece kulüpleri ve lüks oteller eğlencenin dibine vururken, iç kesimlerde fakir halk önündeki tezgâhta günü kurtarmak için üç kuruşu kovalar. Batum’da bunu görmeniz, başka ülkelere özellikle Avrupa ülkelerine nazaran daha fazladır. Kanımca Gürcistan’ın bazı noktaları Türkiye’nin elli yıl gerisinde. Sahile yakın yıkılmaya yüz tutmuş eski binaların dibinde devasa modern binalar yapılıyor, şehir adeta bir şantiye alanı gibi. Ortalama kat sayısı 25, 30. Gorbi diye de adlandırılan bu bölge, çoğunlukla lüks otellerin olduğu ve halende inşaat halinde otellere rastlayacağınız turistik bölgedir. Bu kadar para akışının olması beni şaşırttı desem de biliyorum ki gelişmekte olan ülkeler hep para babalarının meskeni olmuştur. Burası da durumdan nasibini oldukça fazla almış diye düşünmeden edemiyorum. Tıpkı Karadağ’da olduğu gibi. Orada da sahilde mantar gibi yükselen lüks otelleri gördüğümde şaşırmıştım. Malum bu ülkeler gelişmekte olan küçük ülkeler. Karadağ’da bu yapılanmanın Rus iş adamları tarafından sağlandığını öğrenince açıkçası şaşırmam geçti. Malum bu işler böyle yürüyor. Zengin iş adamları ve gelişmekte olan ülkeler, sonuç karşılıklı alışveriş.
Şehir küçük olduğundan yürüyerek de birçok yerini gezebilirsiniz. Ünlü Ali ve Nino heykelini limana doğru yürüdüğünüzde görürsünüz, yanında da alfabe kulesini. Kuleye çıkıp şehri seyri suluk edebilirsiniz. Ali ve Nino’nun heykeli sosyal medyadan gördüğünüz gibi kocaman değil, ilk şaşkınlığınız bu olacaktır. Topu topu 7 m. yüksekliğinde. Bir kaide üzerinde sürekli dönmekte olan iki aşığın heykeli on dakikada bir birleşir. İnsanları çokça etkileyen tarafı onların yaşadığı aşk hikayesidir.
Bakü'de 1918-1920 yıllarında Bolşevik işgali öncesinde Müslüman bir Türk olan Ali Han Şirvanşir ile Hristiyan Gürcü kızı Nino Kipiani arasındaki aşkı anlatan bu hikâyeyi başka bir yazıma bırakıyorum. Nitekim aşkın hikayesi bayağı uzun.
Ali ve Nino’yu görmeye gittiğinizde limandaki tekneciler gel gezdirelim diye etrafınızı sarar. Fiyatlar değişiklik gösterdiğinden ve pazarlığa açık olduğundan dikkatli olmanız gerekir. Kırk dakika süren tekne turuna katılmak isteyenler için fiyat kişi başı 15, 20 bazılarında 25 Lari. Değer mi derseniz, bu kişisel bir tercih derim. Limandan tekne ayrıldıktan sonra kısa bir liman şeridini size uzaktan gösterip tekrar döner. Karadeniz’in açıklarında tekneden Batum’un yüksek binalarını, Ali ve Nino heykelini, Alfabe Kulesi’ni izlersiniz. Hepsi bu kadardır.
Ali ve Nino’ya yakın sahil şeridinde Chacha Saat Kulesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Bu yapı İzmir Konak’taki saat kulesinin aynısıdır. Beğendikleri için buraya da yapmışlar.
Doğa severler için Botanica Garden tavsiye edebileceğim yerlerden biri. Şehre 15-20 km uzaklıkta olduğundan belediye otobüsüyle de gidebilirsiniz. Otobüsün numarası 10A. Botanik bahçeye giriş kişi başı 25 Lari. Bir ucundan diğer ucu 1.5 km, bu nedenle alan içi sefer yapan küçük otobüslere binmeniz gerekiyor, bunlar da kişi başı 10 Lari. Sizi tepede bırakıyor, tekrar inmeniz için 10 Lari daha vermeniz gerekiyor. Alanda 6 kıtanın bitki örtüsü bölümlere ayrılarak sergilenmiş. Oldukça ilginç bahçelere rastlarsınız. Burada da TİKA nın emeğini görmem beni mutlu etti. TİKA tüm bahçenin zararlılarla mücadelesini yüklenmiş. TİKA bütün Balkan ülkelerindeki Osmanlı eserlerini koruma altına almış, restorasyonunu yapmıştır, bunları yerinde görme şansım oldu. Gurur verici bir durum açıkçası.
250 m yükseklikteki Anuria Dağı’ndaki Argo Eğlence Merkezi’ni şehre bağlayan Argo teleferiğine binmeye cesaret edemedim. Bana ilkel ve güvensiz geldi.
Ters Ev dedikleri restoranı görmenizi de tavsiye edebilirler. Çok cazip olduğunu söyleyemem. Laz yemeklerinin yapıldığı, yan duran bir bina, aslında sıradan bir restoran. Yanından geçerken bir resim alabilirsiniz.
Görmelisiniz diyebileceğim yerlerden biri de Avrupa Meydanı. Büyükçe bir fıskiyesi olan meydanın en önemli simgesi; altından yapılma koyun postunu tutan Medea heykelidir. Yunan Mitolojisi’ne gönderme yapan bu heykel 1 milyon Lari’ye mal olmuş.
Aynı yol üzerinde yani Memed Abashidzade Bulvarı üzerinde Unesco tarafından korumaya alınmış Eski Banka Binası’nın üzerinde yer alan astronomik saati mutlaka görmelisiniz. Her saat başı çan sesleri çıkarıp, güneş ve ayın konumlarını gösteriyor. Dünyada çok az benzeri var.
Biraz daha ilerlerseniz Piazza Meydanı’na yolunuz düşer. Burada bir mola kahvesi içebilirsiniz. Birebir İtalyan meydanlarından modellenmiş, kendinizi İtalya’da hissedebilirsiniz. Etrafında otel, restoran, kafelerin olduğu meydan mozaiklerle döşenmiş, Avrupa tarzı binalar vitraylarla donatılmış, görülmeye değer.
Piazza Meydanı’nın hemen karşısında St. Nikolas Kilisesi bulunmakta. Bu da önemli bir tarihi eser diyebilirim. Kiliseyi 1863’te Rumlar yapar ve Osmanlı Padişah’ına hediye olarak sunarlar. Padişah da çanların asla çalınmaması şartıyla kabul eder ve kiliseye izin verir. Rumlar çanları Osmanlı’nın Batum’u terk edişine kadar çalmazlar, o gün çanlar Osmanlı için çalar.
Tiyatro Meydanı ve Poseidon (Neptün Çeşmesi) görülmesi gereken şehir içi alanlardan biri bence. Meydanın etrafı eski Sovyet rejimi mimarisinden evlerle çevrili. Ortasında altın kaplama deniz tanrısı Poseidon ve Neptün heykelinin olduğu fıskiye yüksekçe bir kaidenin üzerinde duruyor. Turistlerin resim çektirdikleri alanlardan biri olmuş.
Batum üç günde acelesizce gezilecek bir şehir. Çarşısında öyle lüks mağazalar aramayın, sokak satıcıları her köşede size hizmet sunar. Eski çarşı karmaşa içinde ,sokak satıcısı ve tezgahlarla doludur. Adım başı eski kıyafet satan dükkanları görünce çok dikkatimi çekmiş, halkın ekonomik durumu hakkında fikir edinmiştim. Hülasa daha önce böyle dükkanlar görmemiştim. Kaldırımlar da aynı şekilde tezgahlarla ve kasa üstü ürün satıcılarıyla dolu. Halkın çoğunluğu yoksul görünümü verdi bana.
Sokaklardan geçerken beni şaşırtan şeylerden biri de apartmanlar arasında gerilen iplere asılan çamaşırlar oldu. Hemen hemen şehrin her yerinde bu manzarayı görmeniz mümkün. Dikkatimi çeken başka husus da satıcıların ve dükkân sahiplerinin çoğunluğunun kadın olması, acaba erkekler çalışmıyor mu bu memlekette diye bir düşünce de aklıma gelmedi değil.
Gürcistan T.C. vatandaşlarından vize istemiyor, hatta kimlik belgenizle girebileceğiniz bir ülke. Ucuz yurt dışı tatili yapabileceğiniz yerlerden biri de diyebilirim.
Hoşça kalın dostça kalın.