Kahramanmaraş… Yalnızca dondurması, biberi ya da destansı kurtuluş mücadelesiyle değil; kelimelerin en güzeline, duyguların en derinine ve hayallerin en yücesine ev sahipliği yapan bir şehir… Boşuna “Edeler Diyarı” denmemiştir bu topraklara. Çünkü burada söz, yalnızca dilin ucunda dolaşan kelimelerden ibaret değildir; yürekten süzülür, gönüllere ulaşır, nesillerin hafızasında yer eder.
Türk edebiyatının en güçlü kalemlerinden pek çoğu, Maraş’ın mahzun ama bir o kadar da gururlu sokaklarında yetişmiştir. Bu şehir, şairlerini yalnızca yetiştirmemiş, onlara ilham olmuş; dağlarından esen rüzgârıyla, sabahın serinliğinde yankılanan ezan sesleriyle, kışın yakılan sobaların tüten dumanlarıyla mısralara ruh katmıştır.
Cahit Zarifoğlu’nun yürekten kopup gelen dizelerini, Sezai Karakoç’un medeniyet ufkunu genişleten derin düşüncelerini, Erdem Bayazıt’ın direniş ruhunu, Rasim Özdenören’in kelimelerle ördüğü ince dünyaları düşündüğümüzde, Maraş’ın adının neden şiirle özdeşleştiğini daha iyi anlarız. Onlar, yalnızca kalem oynatmadılar; hayata, insana ve inanca dair derin bir bakışı da satır aralarına işlediler.
Maraşlı şairlerin ortak bir özelliği vardır: Onlar için şiir, yalnızca estetik bir uğraş değil, aynı zamanda bir duruşun, bir fikrin ve bir medeniyet idealinin tercümanıdır. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in izinden yürüyen bu kalemler, edebiyatı bir vicdan, bir direniş ve bir umut kaynağı olarak gördüler. Onların mısralarında hem hüznü hem umudu, hem geçmişin ağırlığını hem geleceğin hayalini bulursunuz.
Belki de Maraş’ı “Edeler Diyarı” yapan şey tam da budur: Sözün kıymetini bilmek, şiiri bir ruh meselesi olarak görmek ve kelimelerle yoğrulmuş bir şehir kültürünü kuşaktan kuşağa aktarmak…
Bugün Kahramanmaraş sokaklarında yürürken, bir kahvehanede otururken, bir lise sırasına göz atarken belki fark etmiyoruz; ama bu şehir hâlâ şair yetiştiriyor. Belki bir lise öğrencisinin defterinin arasında gizli kalan mısralarda, belki bir öğretmenin derste çocuklara okuduğu şiirlerde, belki de bir Maraş akşamında çalınan ney sesinde yeni bir şairin kalemi filizleniyor. Çünkü Maraş, edebiyatı sadece geçmişte yaşatılan bir miras olarak değil, geleceğe taşınan bir meşale olarak görüyor. “Edeler Diyarı” unvanı da işte bu yüzden yalnızca bir isim değil, bir ruhun ve bir geleneğin ifadesi…