Kaç kez söyledik, belki bin kere dile getirdik, sadece bizler değil, sizlerde aynı şeyi düşündünüz. Bu şehirde kamuoyunda karşılığı olanlar milletvekili adayı gösterilsin dedik. Tanınan, bilinen, hatırı sayılan, itibarlı ve dürüst.

Tamam, zaten biz de sizin gibi düşünüyoruz dediler. Düşünmüyorlarmış.

Yalanmış, palavraymış, hikâye imiş!

*

Dedik ki, dediniz ki bu şehre aday olacakların Şeyhadil mezarlığında akrabaları olsun. Bayramlarda en azından geldiğinde fatiha okuyabilecek bir sebebi bulunsun.

Yalanmış, palavraymış, hikâye imiş.

*

Mahallesini bilsin, caddesinde izi, sokaklarında tozu bulunsun. Kırsalı bilsin, mezrayı bilsin, bu şehirde ve ilçelerinde ayak basmadığı yer olmasın diye çırpınıp durduk. Şehrin hafızı değil, hafızası olabilsin, şehrin ruhunu bilsin istedik. Canlı yayınlarımızla söyledik, yazılarımızda söz ettik.

Kendimiz çaldık, kendimiz oynadık.

Hepsi yalanmış, palavraymış, hikâye imiş.

*

Şehrin rengini bilsin, dokusundan ve kokusundan haberi olsun, bu şehirden  alışveriş yapsın, aman ha, gökten zembille inmiş, piyangodan çıkar gibi Ankara’dan gelmiş ithal milletvekili istemiyoruz dedik, dedinizse de, kimse tınlamadı, dinlemedi.

Bütün renkleri aynı masada birleştirecek bu şehrin hafızası olabilecek kimseler bizi temsil etsin dedik, istedik. Olmadı…

Yalanmış, palavraymış, hikâye imiş!

*

Bu şehrin yükü ağır, bu yükü taşıyacak, kaldıracak cesaret ve donanımda birileri olsun. Şehrin sorunlarına vakıf olsun ki, çözümü için de sıkıntı çekmesin. Kanayan yaraları var bu şehrin. Yılan hikayesine dönen… yaralarımızı saracak kimseler gelsin bu şehre. Hafız olmasına gerek yok, hafıza olsun kâfi dedik.

Aldırış eden olmadı. Ehliyetmiş, liyakatmiş…

Yalanmış, palavraymış, hikâye imiş!

*

Zırt pırt telefonunun numarasını değiştirecek tiplerden olmasın. Arandığında  sekreteri veya danışmanı çıkmasın telefona. Kaytarmasın, bizim asil, kendisinin vekil olduğunu unutmasın dedik.

Siz de öyle söylediniz, düşündünüz. Yine umutlarımız ve hayallerimiz suya düştü.

Yalanmış, palavraymış, hikâye imiş!

*

Hep aklımızdan geçti. Mevcutlara baktık, hal ve hareketlerine notlar verdik. Aman egoları şişkin olmasın, aman millete tepeden bakmasınlar, aman gururun ve kibrin esiri olmasınlar dedik.

Ne gezer! Güç zehirlenmesi yaşadılar. Her seçim döneminde aynı teraneyi dalga dalga yaydılar; ‘Pazara kadar değil, mezara kadar hemşehrilerimizin hizmetindeyiz!’ dediler. Biz de koyunuz ya, önümüze ne koyarlarsa yiyorduk ya!

Yalanmış, palavraymış, hikâye imiş!

*

‘Size hizmet etmeye, hizmetkar olmaya geldik!’ dediklerine pek aldırmayın, inanmayın. Samimiyet testine tabi tutsanız sınıfta kalırlar.

Yalan makinasına bağlasanız, yalan makinası ‘imdaaaaatttt!’ diye isyan eder, patlar geberir.

Çocuklara, yaşlı kadın ve erkeklere sarılıp poz vermelerine de bakmayın siz. Başka zaman olsa o sümüklü çocukları bırakın kucağına almayı, yanından bile geçmeyi zül sayarlarken, bakıyorsun hepsinin kucağında bir küçük bebek, yaşlı kadın ve erkeklerin ellerini öpüyorlar. Bir de sarılmaları var ki, kadınlarına bu kadar candan, içten sarılmamışlardır muhtemelen!

Keşke samimi olsalar da değiller. Deseler de pek gülünç oluyorlar.

Yalanmış, palavraymış, hikâye imiş!

*

Son olarak, bir vekil adayı gelirken harika(!) bir cümle kurmuş; Çok bilmiş ya; ‘Siyaset yapmaya değil, askerlik yapmaya geliyorum!’

Canım benim. İyi güzel söylüyorsun da, Maraş’ta acemi birliği yok ki. Sonra askerliğini yapmayana kız bile vermiyorlar memlekette. Ama bak sen milletvekili adayı olmuşsun.

Ne şanslısın yahu!

Bırak siyaseti, bırak askerliği…

Yalanmış, palavraymış, hikâye imiş!