Evvelce sokak çeteleri ile ivedi şekilde mücadele edilmesi gerektiği ve çocukların bu çeteleri kurtuluş olarak gördüğünden bahsetmiş idik. Bu çetelerin en büyük tuzağı ve geçim kaynağı ise elbette uyuşturucu ticareti. Evvela şunu iyi tespit etmek gerekir ki uyuşturucu kullanan kimse bu suçun faili olduğu kadar aynı zamanda da mağdurudur. Bir şekilde bu uyuşturucunun herhangi bir türüne bulaşan gençlerimiz ve çocuklarımız bir süre sonra maddi imkansızlıklar ile uyuşturucuya ulaşamayınca çeteler tarafından borcuna karşılık satış yap teklifi ile karşılaşmakta ve maalesef bir çok gencimizin hayatı bu şekilde sönmektedir. Yapılan operasyonlar veya takiplerde uyuşturucuya bulaşanların veya uyuşturucu satışı yapan çetenin en alt tabakasında bulunan üyelerin yakalandığını görüyoruz. Ancak ülkemizin mevcut sosyo-ekonomik düzeni ve toplumsal yozlaşma ile mevcut çeteler için yeni üyeler bulmak, uyuşturucu batağına yeni kurbanlar çekmek hiç de zor değil. Bu nedenle sokakta torbacı olarak tabir edilen failler yerine uyuşturucuyu imal eden, ülkeye sokan, geçleri ve çocukları sömürerek kendine rant sağlayan bu işin gerçek suçluları ile kararlılıkla mücadele edilmesi gerekmektedir.

Ceza hukukumuzda uyuşturucu ticareti suçu ile uyuşturucu kullanma suçu arasındaki fark net olarak belirlenmemiş olup aradaki farkı suçun manevi unsuru yani failin uyuşturucu maddeyi hangi amaçla bulundurduğu belirlemektedir. Madde metinlerini incelediğimizde uyuşturucu ticaretini düzenleyen TCK m.188'de suçun mağduru toplum olarak düzenlemiş ve tacirin kendisine menfaat sağlama kastı ile hareket ettiği vurgulanmıştır. Kullanma suçunu düzenleyen TCK m.191'de ise suçun failinin de bir nevi suçun mağduru olduğu kabul edilmekte ve öncelikle ceza vermek yerine tedavi etmeyi amaçlamaktadır. Yasak maddenin miktarı, çeşitliliği ve yasak maddenin bulunduğu yere göre failin doğrudan m.188/3’e göre sorumlu sayılmasını gerekli kılmayacağı, sadece uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıcısı olduğu anlaşılan, bu nedenle TCK m.191’e göre ceza sorumluluğunun tayini gereken, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde temin ettiği, bulundurduğu veya taşıdığı anlaşılan failin, m.188/3’den sorumlu tutulabilmesinin mümkün olmadığı, bu kabulün “suçta ve cezada” kanunilik ilkesine aykırı olacağı açıktır. Ancak ne yazık ki uygulamada sırf madde miktarına, maddenin bulunduğu yere veya hassas terazi gibi tipik bazı suç unsurlarına dayanılarak ceza verildiğini görmekteyiz. Üzülerek belirtmek gerekir ki esasen uyuşturucu kullanıcısı olduğu halde uyuşturucu ticaretinden ceza verilen bir çok fail KOM ekiplerinin hukuken kabul edilemez eylemleri ve tutmuş olduğu tutanakların kurbanı olmakta. Esasen yüksek yargı kararlarında bu konuda düzelmeler olduğunu görsek de halen uyuşturucu madde ticareti ve kullanımı arasındaki farkın net olarak belirlenememiş olması ve bu yöndeki yüksek yargı kararlarının çelişkili olması nedeni ile verilen cezalar hakimin vicdani kanaatine göre şekillenmektedir. Failin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıcısı olduğu, bu yönde ikrarının bulunduğu, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti veya temini kapsamına giren fiilinin varlığını gösteren somut delilin elde edilemediği, bir başkasına verdiğine dair bir delile ulaşılamadığı, ancak evinde ve işyerinde yapılan aramalarda çeşitli uyuşturucu veya uyarıcı maddenin elde edildiği, hatta hassas terazinin bulunduğu, ancak bulunan yasak maddelerin çeşitliliğine ve hatta miktarına rağmen, failin TCK m.188/3’de sayılan ülke içinde satma, satışa arz etme, başkalarına verme, sevk etme, nakletme, depolama, satın alma, kabul etme, bulundurma şeklinde sayılan toplam dokuz seçimlik hareketten herhangi birisini icra ettiğine dair tespitin yapılamadığı veya

bunun somut delille ortaya koyulamadığı durumlarda, ceza sorumluluğunun TCK m.191’e göre yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmalıdır. Ancak maalesef ki uygulamada sırf hassas terazi ele geçirilmesi dahi uyuşturucu ticareti suçunun delili olarak kabul edilmekte ve ceza sorumluluğu ticaret suçundan belirlenmektedir.

Adalet terazisinin “miktar” isimli bir terazinin ucuz balansına indirgendiğinde hukuka olan güvenin çöktüğünü hep beraber görmekteyiz. Toplum cezalandırma görüntüsüyle değil etkin soruşturma, adil yargılama ve rehabilitasyonla korunur. Tacirin peşine düşmek yerine mağduru hapse tıkmak; hem vicdansızdır hem de hukuku yok saymak anlamına gelmektedir. Bu nedenle adalet terazimize balans ayarı yapıp asıl hedefin toplum düşmanları olan uyuşturucu tacirleri olduğunu ve bir şekilde bu zehre bağımlı hale gelen kişilerin bu suçun mağduru olduğunu unutmamız gerekmektedir.

Av. Ahmet KAZANCI