Seneler önce, Reşit Enis’in romanında okumuş, sarı sendikacılığın ne demek olduğunu oradan öğrenmiştim. 26,5 yılımı verdiğim Sümerbank’ın ilk günlerinde, sendikal faaliyetlerde bulunmadıysam da, sendikaların o dönemler ne kadar güçlü, ne kadar isyankâr ruhlu, işçi haklarını savunmak adına ne kadar işveren karşıtı olduğunu biliyordum.

Diyelim sarı sendikacılık vardı, piyasaya yeni sürülen ‘sarı güç’ adındaki bir temizlik malzemesinin olduğunu da öğrendik ama bu ülke vatandaşı sarı bürokrat kavramı ile ilk kez tanıştı.

Onu da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu taşıdı gündeme.

*

Sarı kırmızıyı bilirim, sarı laciverte bayılırım, sarı gülü koklamaktan usanmam, ‘sarı kurdelam sarı’ şarkısını dinlemeden keyif alırım, sarışınlardan herkesin hoşlandığına tanıklık ederim, (kumrallardan ve esmerlerden özür dilerim) sarı kanarya olarak adlandırdığımız bülbül’ün sesine aşinayım lakin bu sarı bürokrat meselesi nereden ve neden icap etti, işte onu çözebilmiş, anlamış değilim.

Bir de bizim adına ucube bina denilen, buluşma adresi olarak gösterilen ve bugün itibariyle Büyükşehir Belediyesince yıkımı süren ‘sarı bina’yı da anlatmama gerek yok. Gerçi binanın sarısı da kalmadı, laciverti duruyor, kısa bir süre sonra o da kalmayacak.

*

Ama bu ‘sarı bürokratlar’ neyin nesiydi, şimdi de dilimiz döndüğü kadar bu meseleye kaşık sallayalım! Merakımı mazur görün, devleti temsil eden bürokratları böyle renk ayarımı yapar gibi renklendirmek ne derece doğruydu, bunun yorumunu size bırakırken, şunu bilirim, devlet memurunun rengi siyah-beyazdır ve asla gri olmamıştır, olmamalıdır da…

Ben böyle düşünüyorum.

*

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu aslında hükümete yüklendi, iktidara destek veren bürokratlara gözdağı verir gibi, parmak salladı, ‘Gelirsem canınıza tükürürüm, haaaa!’ anlamında ve kıvamında bir nevi tehditler savurdu.

Amacı komaya sokulan devleti uyandırmakmış. Bir kere, devlet komaya girmez. Sayın Kılıçdaroğlu yanılıyor. Herkes eleştirilir, devlet de tamam ama onu renklerle sınıflandırmak, kutuplaştırmak gibi bir güzergâhın yanlış olduğu kanaatindeyim.

5’li müteahhit çetesine parmak sallasın, anlarım.

Ama devlete parmak sallanmaz! Tabi ki devlet çalışır olmalı. Devlete, onu yöneten bürokratlara, “Sarılar… Sizi bu suç gemisinden indirmek istiyorum. İnin, kurtarın kendinizi. Çok geç olmadan, küçük cezalar alabileceğiniz bir aşamada kurtulun. Çünkü gündemlerinde hiç yoksunuz!” demek uyarı mı, tehdit mi, onu anlamış değilim.

*

Bu açıklamanın, bu uyarının tarihi bir değer taşıdığını ben tartışacak değilim. Devlerin yargısı var, kurumları var, istihbaratı var.

Vatandaş devletine güvenecek, güvenmeli. İktidara güvenmek başka,  devlete güvenmek daha başka!

Adliye sarayları, mahkeme salonları küçük olabilir, ama içindeki yargı mensupları her zaman büyüktür, büyük olmuştur.

Şimdi ben de sarı gazeteci mi oldum?