Dünya, bazen kafamızın içindeki çarklardan çok farklı işler. Kendi mantığımızla, her şeyin bir amacı, bir nedeni olması gerektiğini düşünürüz. Ama bazen, kelimeler ve düşünceler, bize gereksiz gibi görünen, aslında derin anlamlar taşıyan bir noktaya dokunur. İşte tam da bu noktada, kulağa bir şaka gibi gelse de düşündüren bir soru karşımıza çıkar: “Portakal neden tren bileti almadı? Çünkü soyulmayı bekliyordu.”

Bu cümle, absürdizmin, dilin gücünün ve felsefenin birleşimi gibi bir şey. Dışarıdan bakıldığında saçma bir anlam taşıyor gibi görünse de, derinlere inildiğinde hayatı, beklentiyi ve doğayı sorgulayan bir felsefi söylem içeriyor. Peki, ne demek bu? Bir portakal ve tren bileti, hayatımıza dair ne söylüyor?

Portakalın Soyulma Beklentisi

Portakal, meyve dünyasının bir parçasıdır. Tıpkı hayat gibi, belirli bir sürecin sonunda doğar, olgunlaşır ve sonunda soyulmak üzere bizim ellerimize gelir. Ama burada duralım. Portakal soyulmayı bekliyor diyoruz. Ne demek bu? Aslında portakalın soyulması, onun içindeki gerçek kimliğin ortaya çıkmasıdır.

Birçok şey gibi, hayatta da bazen soyulmayı bekleriz. İçsel bir değişim, bir dönüşüm, bir keşif. Portakalın soyulması, sadece fiziksel bir eylem değildir; aynı zamanda bir özün açığa çıkması sürecidir. İnsanlar da tıpkı portakal gibi, hayatlarında bir dönüşümün ya da değişimin eşiğindedir. Belki de soyulmayı beklerken, dış dünyaya çıkmak ya da bir yolculuğa çıkmak yerine, durmayı, bakmayı ve anlamayı sabırla bekliyoruz.

Tren Bileti Almak: Hareket ve Seçim

“Tren bileti almak” hayatımızdaki bir harekettir. Bir karar, bir seçimdir. Yeni bir yola çıkmak, farklı bir yön belirlemek… Ancak burada, portakal tren bileti almıyor. O, dışarıya gitmiyor, dünyanın farklı köşelerini keşfetmiyor. Soyulmayı bekliyor. Bu, dış dünyaya çıkmaktan çok, kendi iç dünyasına dönmeyi simgeliyor.

Birçok kez hayatımızda seçimler yapmak zorunda kalırız. Ya bir yolculuğa çıkarız, ya da mevcut halimizi kabullenip çevremizle bir süre daha barış yaparız. Portakalın tren bileti almadığı noktada bir beklenti üzerine düşünmemiz gerekiyor.

Konfor Alanında Kök Salmanın Bilgeliği

Dünyanın en güzel yerinde bile iki günden fazla durmak istemeyen, sürekli yolda olma idealini taşıyan birisi olarak portakalın yerinde olsaydım yüksek ihtimalle o trende olurdum. Gitmek benim için her zaman kutsal bir ibadeti yerine getirmekten farksızdı. Fakat üniversite yıllarımda bir gün, bir hocamın söylediği şeyler uzun süre kafamın içinde kira vermeden yaşadı ve belki şu an bu yazıyı yazmama sebep oldu. Cümleleri eksiksiz hatırlamıyorum ama az çok şöyle bir şeydi: ‘’Kök salmak kötü değildir, konfor alanından çıkan kişi ancak sürecin ambalajını görüp anlayabilir. Bir şeyleri daha derinlemesine anlamanın yolu, dar bir alana yoğun uğraşlar vermekten geçer. Bir şehri ve dinamiklerini anlamanın yolu o şehirde yıllarca yaşamak, kök salmaktır. O yüzden yolda olmak ve konfor alanından çıkmak yerine durmak iyidir.’’

Bu durumu her şeye uyarlamak mümkündür. Örneğin ilişkiler üzerine şöyle düşünebiliriz. Düzensiz ve çok fazla ilişki yaşayan bir kişi insan ilişkilerinin yalnızca ambalajını bilir. Uzun ve düzenli bağ kurabilen kişi, ilişkiler konusunda daha deneyimlidir. Çünkü durma, bakma ve anlama fırsatı bulmuştur. Fotoğrafçılık ile ilgilenmiş birisi ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaktır. Çünkü en iyi resmi görmenin ve kaydetmenin yolu üç beş adım geriye gitmek, durmak, seyretmek ve sabırla en doğru anı beklemekten geçer. Kısacası Portakal tren bileti almadı, çünkü soyulmayı bekliyordu.

Sözlerimi Werder Bremen'de kiralık forma giyen Victor Okoh Boniface’in akıl dolu o sözüyle bitirmek istiyorum: "Hayat ayakkabı gibidir. Bir ineği içemezsin, çünkü dünya havuçtur. Bu dediklerimi bir düşünün."