Ne önemli siyasi gelişmelerimiz vardı oysa. ABD’de devam bir dava tüm ülke gündemimizi belirlemişti. Bu dava ile yatıyor bu dava ile kalkıyorduk. Sayın Tramp’ın tek bir açıklaması ile ülkemizin ve hatta tüm dünyanın birinci gündemi Kudüs’e endekslendi.

Yıllardan beri Kudüs ile Gazze ile Filistin ile dolayısı ile İsrail ile yatıp kalkıyoruz. “One Mınute” deyip rest çekiyoruz. Kıyameti kopartıyoruz. Sosyal medyada boy boy İsrail mallarının isimlerini yayımlayıp boykot çağrısında bulunuyoruz. Mavi Marmara gemisinde şehit edilenler için rest çekip zoraki özrü ve tazminatı alıyoruz. Elçimizi çekiyoruz. Elçilerini gönderiyoruz.

Sonra, sonra bir şeyler oluyor, kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Ama Sezar’ın hakkını da Sezar’a verelim. Bölgede konu hakkında en dik, en kararlı duruşu Türkiye gösteriyor. Belki de İsrail’in bölgedeki tek çekindiği güç Türkiye. En büyük sorunumuz, olaylara kısa vadeli yaklaşım ve geliştirdiğimiz kısa vadeli politikalar.

Arap ülkeleri ve hatta tüm İslam coğrafyasına bakacak olursak, İsrail’in etrafında tek bir Hristiyan yada kendisinden başka Yahudi devleti yok. Bunca sözlü kınama, hatta fiili müdahaleye gerek yok. İsrail’i diz çöktürmek için kara ve hava sahanızın bu ülkeye kapatılması yeterli. Bay Tramp’ın malum açıklamasından önce Mısır, Suudi Arabistan gibi ülke yöneticilerini arayıp bilgi vermesi meselenin danışıklı dövüş olduğunun, şu anki kınama açıklamalarının komediden ibaret olduğunun açık göstergesi.

Hani birde “çalışma-üretme” boyutu var.

Hastanemizde vücudunuzun röntgenini çeken MR cihazı, kalbiniz durursa çalıştırmak için kullanılan kalp masaj cihazını onlar yaptı. Aşıyı onlar buldu. Evinizde, işyerinizde her yere el attılar. Tuvalet kağıdından, sabuna, deterjanınızdan telefonunuza, işyerinizde kullandığınız bilgisayarlar, işletim sistemleri dahi onların.

Bahçelerimizde tarlalarımızda yetiştirdiğimiz pek çok ürünün tohum sertifikaları onlara ait. Bindiğimiz çok lüks otomobiller yatlar onlara ait. Saçlarımızı yıkadığımız şampuanlar onlara ait.

En yeni, en özellikli cep telefonlarını onlardan alıyoruz.

Ha, birbirimizi öldürdüğümüz silahlar da onlara ait. Şii demişler, Sünni demişler, İşid demişler, hiç yoktan aralarımıza nifak sokmuşlar, hep bizi birbirimize kırdırmışlar. Suriye’de Irakta Afganistan’da savaşan tüm Müslüman gruplar birbirlerine karşı aynı Alman kamyonetlerini kullanıp, aynı silahlar ile birbirlerine ateş ediyorlar.

Onlar çalışıyor. Onlar aklını kullanıyor.

Biz mi, biz Müslümanlar bol bol kınıyoruz. Bol bol dua ediyoruz.

Dua evet. Ama önce akıl, önce çalışmak. Önce üretmek. Sonra Tevekkül, sonra dua.

Çünkü, Arap ülkeleri nezdinde, Yaratanın sunduğu çöl altındaki petrolünde bir sonu var. O petroller bitince o arabalara binip, o yatlarla nasıl gezeceksiniz?