Not: Bu köşe yazısı şehrimizi ilgilendirmemekle birlikte, kendime anı kalması için kaleme alınmıştır.

Babam 30 yıldır asker, ben ise 26 yıldır onun oğluyum. Birazdan kaleme alacaklarım ise 26 yılın özetidir.

Asker çocuğu olmak, ailenizdeki herkesin doğum yerinin farklı olması demektir. Doğduğun şehir, yaşadığın yer, ayrıldığın ev hep başkadır. Nüfus cüzdanında yazan doğum yeri çoğu zaman senin için hiçbir anlam ifade etmez. Her tayin yeni bir hikayedir; Yeni ev, yeni apartman, yeni komşular, yeni okul, yeni öğretmen, yeni arkadaşlar... Daha alışamadan bir tayin daha çıkar. Sürekli birilerini geride bırakır, yeni yüzlere alışırsın. Bir ömür boyunca bu döngü devam eder.

Ben 26 yılda 12 ev değiştirdim. Kaplumbağa misali evimizi sırtımızda taşıdık. Koli bandı kokusu bana hala “taşınmayı” hatırlatır. Yeni eve taşınırken perdeler uymadı mı, halılar küçük mü kaldı fark etmezdi. Evde emanet gibi durur o eşyalar, nasıl olsa 1-2 sene sonra yine gideceğiz. Bir gün kendi çocuğuma “Bak oğlum/kızım, ben burada büyüdüm, bu sokakta top oynadım, bu okulda okudum” diyebileceğim bir yerim yok. Geçmişim yaşandı ve bitti.

Okul Çantasında Taşınan Hayatlar

Asker çocuğu olmak, okul değiştirme rekorları kırmak demektir. Ben ilkokul ve ortaokulda toplam 6 okul değiştirdim. Bazen askeri araçla okula götürülürdüm. Okulun ilk günü en zoru olurdu. Sınıfta herkes birbirini tanır, siz “Acaba benden başka yeni biri var mı?” diye bakınırsınız. İsminiz sınıf listesinde bile yoktur, sonradan eklenir, hep en altta kalır.

Ama bu hayat insana bir şey öğretir: girişken olmayı. Yeni insanlarla tanışmak, ortama dahil olmak zorundasındır. Yoksa yalnız kalırsın. Bazen biri size yaklaşır, “Yalnız kalmasın,” diye konuşmaya başlar.
O küçük hareket bile dünyalara bedeldir.

Yine de “Çocukluktan beri arkadaşım” diyemezsiniz. Çünkü çocukluk arkadaşınız olmaz. Arkadaşlarınızla tanıştığınız gün aslında ayrılacağınızı bilirsiniz. Bir gün ansızın gidersiniz, vedalaşamazsınız bile. Sonra yıllar sonra aynı ismi duyunca “Benim de o isimde bir arkadaşım vardı,” dersiniz. Bazen sosyal medyada aratır, “Acaba ne yapıyor?” diye bakarsınız. Hiçbir hikaye tamamlanmadan biter. Hepsi yarım kalır.

Kültürün İçinde Büyümek

Asker çocuğu olmak, kültür karmaşasının tam ortasında büyümektir. Bir gün doğuda, ertesi gün batıda… Farklı mezhepler, farklı yemekler, farklı düşünceler, farklı iklimler… Kısacası memleketin her renginden bir parça taşımaktır. Babanın mesleğini bazı yerlerde gizlemeyi bile öğrenirsin. Özellikle doğuda, “Babam asker” demek tehlikeli olabilir. O yüzden susmayı, temkinli olmayı erken yaşta öğrenirsin.

Disiplinin Ev Hali

Babamı hiç sakallı görmedim. En fazla yıllık izninde birkaç günlüğüne uzatır, sonra annem hemen “Kes şu sakalları, çok uzamış,” diye söylenirdi. Askerin disiplini sadece babamda kalmadı, eve de sirayet etti. Her sabah düzen, her akşam nizam… Artık bünyeme işlemiş olmalı ki, evde bir sandalye yamuk dursa bile rahatsız olurum. Kirli bir yer görsem gözüm takılır. Evlenene kadar, her sabah üşenmeden kalkar kalkmaz yatağımı toplardım, şimdi bile zamanım varsa yaparım. Asker çocuğu olmak insana istemeden de olsa disiplin kazandırır. Düzenli olmayı, planlı olmayı, her şeye hazırlıklı olmayı öğretir.

Yarım Kalan Hayatların Güzel Yanları

Elbette güzel tarafları da vardı. Ucuza saç tıraşı olduk, askeri kantinden yarı fiyatına alışveriş yaptık.
Askeriyede hep el üstünde tutulduk, sevildik. Belki gerçekten sevdiler, belki babamdan çekindikleri içindi, bilmiyorum. Ama sanmıyorum. Orada bir çocuk görmek bile o vatani görevini yapan gençlere farklı ve güzel geliyordur.

Kısacası bizim hikayemiz; hatıralarımızda, kolilerde ve geride bıraktığımız şehirlerdedir. Bir gün imkanım olursa yaşadığım anı bıraktığım her şehre gidip yaşadığım evi, okudum okulları, yeniden gezmek ve görmek isterim.

Asker çocuğu olmak, köksüz gibi görünse de aslında her yere kök salmaktır.