İster futbolcu, ister siyasetçi, ister sivil toplum kuruluş kanaat önderi, isterseniz anlı şanlı işadamı olun, ki buna basın camiası da dahil, hiç fark etmez. İsminin başında ‘başkan’ yazanlar, etiket hastası ve gösteriş budalası, şovmen, sonradan görme olanlar dahil, oyun dışında kalabilirsiniz.

Futbolu sevenler, futbol oynayanlar ve futbol maçı izleyenler bilir, bir oyuncu, ister bilerek, ister farkında olmadan rakip oyuncunun ayağına basarsa bu hareket sarı kart ile cezalandırılır. Şayet ayak basmanın acısı tüm tribünden duyulur, rakip oyuncu yerde yılan gibi kıvranırsa, yani hareket kasti ise, rakibi sakatlayıp oyun dışı bırakmaksa niyet, hakem tereddüt etmeden kırmızı kartı gösterip, oyuncuyu saha dışına atabilir.

Kırmızı kart gören oyuncu da mecburen tribün yerine soyunma odasına gidecektir. Ve kırmızı kart cezalısı olduğu için de bir sonraki maçta forma giyemeyebilir veya hareketinde kasıt varsa, federasyon birkaç maç da ceza verebilir.

*

Bir de insanların damarına basmak deyimi var dilimizde. Birini kızdırdığınız zaman, herhangi bir meseleden ötürü haklı veya haksız üstüne üstüne gittiğiniz zaman size söyleyeceği uyarı cümle su şu olur; ‘Damarıma basma!’

Ve ekler, ‘İstersen kendini çok zorlama!’

Bu son cümle aslında bir uyarıdan çok tehdit içeriyor ki, sizin de dikkatli olmanız gerekiyor bu durumda.

Tabi ileri gider, adamın damarına basar, ısrarla bu meselede kendinizi zorlarsanız, bedelini ödemek size düşer ki, sonucunu az çok tahmini edebilmek mümkün!

Kavga mı olur, cinayet mi, kodes mi, Allah bilir!

*

Zevzeklik, ahmaklık, aptallık, dangalaklık, geri zekalılık parayla değil. Markette de satılmıyor.

Mesleğiniz, kariyeriniz, etiketiniz ne olursa olsun, hepimizin de noksan yanları var. Geçmişte hepimizin hayatında cam kırıklıkları yaşanmıştır. İnsanları geçmişleriyle sorgulamak yerine, işgal ettiği koltuklarıyla, yaptıkları veya yapacakları ile eleştirin! Sorgulayın inatla, ısrarla.

Özel hayatına girer, bunda ısrar ederseniz, yani diğer deyimle damarına basıp, topuklarınızdan olmak istememek adına kadro dışı, oyun dışı, toplum dışı kalmak istemiyorsanız, kimsenin ayağına basmayın!

Yok, ‘Ben anlı şanlı gazeteciyim, ben markayım, ben büyük firmayım, bana kimse söz geçiremez, laf söyleyemez. Ben yazarsam yer yerinden oynar, ben konuşursam millet kaçacak delik arar!’ havasında, kuruntusu ve böbürlenmesi içinde iseniz, bu söylemlerinizin, bu eylemlerinizin bedelini ödersiniz.

Amma az, amma çok. Bedel bedeldir! Sonra bu işin veresiyesi de yok! Hesap soran, günü geldiğinde, hesap da öder!

*

Şayet, ayağına bastığınız oyuncu ülke çapında star biri ise, hele hele sakatlanıp oyunu terk etmek zorunda kaldıysa, damarına bastığınız kişi de öyle ulu orta şeylere pabuç bırakmayacak deli fişek, bıçkın biri ise bastığınız damarı da incindiyse, ödeyeceğiniz bedelin tutarını şimdiden hesap etmeye bakın!

Hani derler ya, el yumruğunu yemeyen ekendi yumruğunu balyoz sanırmış.

Ya da cam evde oturanlar, komşusunun evine taş atmamalıdır.

Tedbir, tehennili hareket etmek, ağzınızdan çıkanı kulağınız duymak, herkese lazım olacak tutumdur.

Damar şarkı dinlemek de kurtarmayabilir sizi.