Özgürlük kişilerin ve toplumların vazgeçilmez özelliklerindendir. Can, mal, akıl, nesil ve düşünce hürriyeti bağlamında varoluşunu sürdüren insanın en önemli değerleri kendini bu alanlarda bulur.

         Kişi hürriyetinin yapıp etmelerle anlamını bulduğu çerçevede toplumların da hürriyetinden söz etmek gerekir. Varlık farklı milletler şeklinde dizayn edilerek aralarında ülfet meydana getirilmeye çalışılmıştır. Yaradılış gereği olarak bu olguyu sosyolojik bir değer olarak kabul etmemiz gerekir. Yüzlerce yıldır devam eden hayat enerjisi zıtlar arası ahenkten doğmuş insanlar arasındaki temel prensipler kanunlaşmıştır.

        Cihat kelimesi yine yürekleri coşturuyor, gönüllere Cennet’ten esintiler getiriyor. Durgun bir hayatı kabul etmeyen İslam dini yaşama ve yaşatma zeminini Cihat’ta buluyor.

       Modern zamanlarda aslına sadık kalamadığımız nice dini terimlerimizden biri de cihat değil mi?

       İslamî literatürde: “Dini emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslam’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek” şeklindeki genel ve kapsamlı anlamı yanında fıkıh terimi olarak daha çok müslüman olmayanlarla savaş, tasavvufta ise nefs-i emmareyi yenme çabası için kullanılmıştır. Hak ve fazilet mücadelesi olan hayat, iman, adalet, emniyetle yaşandığı zaman gerçek tatlara kapı açar.

       Mümin hak ve fazilete hizmet duygularıyla dolu; aziz ve kahraman bir varlıktır. Zaaf ve korku müminin yanına yaklaşamaz. Mümin için cihat bir saadet ibadetidir.

       Dünyaya egemen olmak; İşte en büyük ideal. Daha dün, İlayı kelimetullah  ya da Kızıl Elma ülküsü şeklinde tezahür eden bu hakikat İstanbul önüne kadar bizleri götürmüştür. Hazreti Peygamberin: “Kostantiniyye, muhakkak fetholunacaktır. Onun kumandanı ne güzel bir emir; ve o asker ne güzel askerdir” müjdesini gönüllerine bir muştu gibi koyan müslümanlar daha dört halife dönemindeyken İstanbul yollarına düşmüşlerdi.

        Çok uzun yıllar geçti.

        Kızıl Elma ülküsünü diri tutan ecdadımız hep İstanbul dedi sonunda da buna Sultan Mehmet’le ulaştı.

       Akşemsettin, Molla Gürani gibi büyük insanların terbiyesinde yetiştirilen Sultan Mehmet fethe önce kendisini hazırlamış, sonra da bunu başarmıştır.

        İman ve kulluk, akıl ve kalbin tabiî dengesidir. Dinimiz bunun ancak hürriyetlerin korunduğu yerde gerçekleşeceğini bildirmiş, din hürriyetini, akıl, can, mal, namus değerleriyle takviye etmiştir. İstanbul fetihle gerçek kimliğine kavuşmuş, asıl hakiki mamurluğunu ve güzelliğini fetihten sonra Müslümanlarla kazanmıştır.

        Kızıl Elmanın sonraki durağı Roma olmuş, Fatih Sultan Mehmet bunun için hazırlıklara başlamış ama ömrü kifayet etmemiştir.

       İstanbul’un fethi yüzlerce yıl öncesinden bugüne yine emsalsiz dersler vermeye devam ediyor. Dünyanın çekilmez sıkıntılarını cihadın potasında eriten müminler Hazreti Peygamberin: “Biliniz ki Cennet, kılıç gölgelerinin altındadır” hikmetine bu gün ne kadar da muhtaç.

          Avrupa milletlerinin dünya hâkimiyetine soyunmasının sebeplerini bilmek zorundayız. Avrupa dünya egemenliğinden ne anlıyor? İnsani değerleri yüceltmek gibi bir referans Avrupa kültüründe hâkim değil. Başta İngiltere, Fransa ve Almanya dünyayı maddi imkânlarla sömürme, insanları da kendilerine köle yapmanın kaygısıyla hareket etmekte dünya hâkimiyetine sömürge zihniyetiyle yaklaşmaktadırlar.

            Kuru cihangirlik!

           Yanlış işte burada. Avrupa hangi değerleriyle dünyaya egemen olabilir? İnsan kıyımı, doğal kaynakların talan edilmesi, tarihi dokunun tahrip edilmesi ile dünya hâkimiyetinden söz etmek mümkün mü? Yahudi, Hıristiyan düşüncesi ile şekillenen egemenlik anlayışı dünyaya acı ve zulümden başka ne getirdi ki?  Son yüzyılda Avrupa uygarlığının savaşları milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanmış, kuru cihangirlik iddiaları başta o milletlerin idarecilerine elim sonuçlar doğurmuştur. Almanya’yı ikinci dünya savaşında idare eden kişiler kendi elleriyle hayatlarına son vermişlerdir.

          Günümüz dünyasının şekil değiştiren sömürgecilik anlayışlarına farklı şekillerle cevap vermek şart. Bunun iman, ibadet, ahlak, hukuk, iktisat, estetik gibi olgularla şekillenmesini düşünüyorum. Önce insani kimlik üzerinde duracağız. Genel yalanlara itibar etmeyelim. İnsan karanlığını aydınlatılmadan hiçbir şey yapamayız. Dünden yarınlara taşıdığımız nitelik yeni insan inşasına elverişli midir? Son yüzyılda coğrafyalar değişti, ütopyalar zamanın gökkuşaklarında eridi kasaba kahramanlarının ne adı kaldı ne de şanı  peki bizimle birlikte ezelden ebede akıp giden ne kaldı?

          1-Hikmet.

           2-Adalet.

           3-Cesaret.

           4 İffet.

   

            İşte yirmi birinci yüzyılda yaşayan insanımız bu dört nitelikte kendi kemalini bulacak devletiyle barışık, milletine âşık, Hakk’a kulluk erdemi yüreklere muştu gibi yayılacaktır. 

            Varlığımızın can suyu olan İstanbul Mayıs ayında erguvanlarla şenlenirken bizlerde uyandırdığı fetih düşüyle gönüllerimize Firdevs’ten diriliş solukları düşüyor.

            Fethiniz kutlu olsun.