Heybetli duruşuyla hemen dikkati çeker konuşmalarındaki samimiyet size entelektüel bir insanla birlikte olduğunuzu hatırlatırdı.
Çok uzun yıllar önceydi.
Kadim ocağımızın şekil alıp kendi mecrasını yeniden bulduğu demlerde onunla tanıştım.
İkimiz de Cemil Meriç diyor hep ondan fikirlerinden bahsediyor kitap adlarını sıralayarak olguya vukufiyetimizi göstermeye gayret ediyorduk ki muhabbet alanı daha da genişlesin.
Konuşmalarımızı kitaptan ezbere okuduğumuzu pasajlarla şekillendiriyor BU ÜLKE kitabının sayfalarını karşılıklı mütalaa ediyorduk. Çay içiyor sigaralarımızı özenle yakıp havayı daha da dumanlandırıyorduk.
Güzel demlerdi!
Türk Ocağı başkanlığı ona ayrı bir gayret vermiş memuriyetin iş yoğunluğundan uzaklaşıp gönül dünyasında gezinir olmuştu.
Ülkü değeri olan mevzuları yerli yerince konuşmanın cesaret gerektiğini söyleyerek bilen insanın her bakımdan güçlü olmasının önemini belirtir bunu da yaptığı toplantılarda kitap bağlamında örneklerle anlatırdı.
Bir ara ata yurdundan bahsetti orada bulunan ulu bir ağaçtan söz etti insanlarında çınarlar gibi olmasının şart olduğunu belirtti, adamın gölgesi olmalı dallarında kuşlar yuva yapmalı insanlar altında dinlenmeliydi. Çok sevdiğimiz NİYAZİ MISRİ’ nin şu şiiri hüznüme ortak olsun ruhu için el fatiha.
Ey bülbül‐i şeydâ yine efgâne mi geldin
'Azm‐i gül edüp zârıyla giryâne mi geldin
Pervâne gibi âteşe dâim cân atarsın
Evvelde bu 'aşk oduna sen yâne mi geldin
Yağmur gibi yağarsa belâ sen bâş açarsın
Cân vermeğe dost yoluna kurbâne mi geldin
Her şey çalışır bir sıfâtı eyleye ma'mûr
Sen cümle sıfat ilini vîrâne mi geldin
Vech‐i ehadiyyet ki şu eşyâda görünmüş
Bu kesretde ancak anı seyrâne mi geldin
Bir kimse senin olmadı hiç râzına mahrem
Bilmem bu cihân için yekdâne mi geldin
Bu hasta Niyâzî’ye şifâ remzin edersin
Derde düşenin derdine dermâne mi geldin.
 
             
             
             
             
             
             
             
         
         
         
         
         
         
                 
                            