Geçtiğimiz haftalarda Adalet bakanı sayın Yılmaz TUNÇ uzun süren boşanma davalarının önününe geçilmesi adına meclise sunulacak tasarının içeriği hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Sayın bakan özellikle Aile Arabuluculuğu sistemini ülkemizi kazandırmanın önemini vurgularken aynı zamanda boşanma ile boşanmanın ferileri olarak nitelendirilen maddi-manevi tazminat ve nafaka davalarının ayrı ayrı görülmesinin mecliste görüşe sunulacağını belirtti.

Taraflar için çile haline gelen uzun süren boşanma davalarına ilişkin çözüm üretmek adına gayret edilmesini umutla karşılamış olsam da sayın bakanın ''avukatların dava dilekçesi ile ufak meseleleri büyüterek, tarafları barışamayacak hale getirmesi'' şeklindeki avukatları hedef alan açıklamalarını ise şaşkınlık ve üzüntü ile takip ettim. Öncelikle boşanma davası ile fer'ilerinin ayrılması yönündeki çalışmalar değerli olmakla birlikte boşanma davalarının uzun sürmesinin önüne boşanma ve fer'ilerinin ayrılması ile geçilebileceğini beklemek en iyi tabir ile hayalperestlik olacaktır. Zira boşanmanın ferilerinden olan nafaka hakkında karar verilmesi hemen her dosyada en geç ön inceleme duruşması ile tedbir mahiyetinde karar verilmekte olup nafakaya karar vermek için gerekli olan sosyal durum araştırması raporları dosyaya yaklaşık 1 ay içinde kazandırılmaktadır. Dolayısı ile nafaka hakkında verilecek karar ile boşanma davalarının uzun sürmesi arasında herhangi bir ilişki olmadığını söyleyebilirim. Bir diğer husus olan maddi ve manevi tazminat kararı ise meydana gelen boşanma olayına ilişkin tarafların kusur durumuna göre belirlenmektedir. Taslak meclisten ne şekilde çıkacak henüz belli olmamakla birlikte hakim boşanma dosyalarında tarafların kusurunu ve boşanmanın nedenlerini genel itibari ile tanık beyanları ile tespit etmekte olup maddi manevi tazminat ile boşanma davasının ayrılması halinde de yine hakimin tanıkları dinlemesi ve boşanmanın nedenini tespit etmek için önüne gelen delilleri değerlendirmesi gerekecektir. Sayın bakan açıklamasında iki davanın aynı anda görülmesinin sonucu olarak boşanma davalarının

10 yıl sürmesinin tarafların yeniden hayat kurması imkanını ortadan kaldırdığını belirtti. Bakanın belirtmiş olduğu 10 yıllık sürenin yaklaşık 4-5 yılının istinaf ve yargıtay süreci olduğunu ve davaların ayrılmasının istinaf ve yargıtay inceleme sürelerini azaltmayacağını belirtmek isterim. Mahkemeler ile istinaf ve yargıtay daireleri üzerindeki iş yoğunluğu azaltılmadığı sürece dava sürelerinin azalması pek mümkün görünmüyor. Bakan Aile Arabuluculuğu sistemine ilişkin açıklamalarında ise ''Aslında aralarında geçimsizlik yokken sadece avukata yazdırdığı o dilekçede ağır ithamlar söz konusu olabiliyor. Ağır ithamlarla karşılaşan karşı taraf, kadın veya erkek, o dilekçeyi aldıktan sonra bir daha o evliliğin düzeleceğine inanmıyor. Taraflar birbirlerine tam düşman oluyor.'' şeklinde ifadelere yer verdi. Sayın bakanın bu talihsiz açıklamaları uygulamadan, avukatlık mesleğinin onur ve haysiyetinden bir haber olduğunu gözler önüne sermiş. Zira hiç bir avukatın müvekkilin kendisine anlattığı boşanmaya ilişkin olayları abartarak tabiri caizse bire bin katarak anlatması ve tarafları birbirlerine düşman etme gibi bir gayesi söz konusu olamaz. Adalet Bakanın yargının en önemli ve temel sacayağı olan Avukatlık mesleği hakkındaki açıklamaları en hafif tabir ile talihsizliktir. Hakimlerin 4787 sayılı Aile Mahkemeleri Kanunu gereği tarafları sulh olmaya davet etme zorunlukları ve tarafların sorunlarını anlaşarak çözmeleri konusunda teşvik etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Hakimlerimiz bu yükümlülüğe uygun hareket etmezken tarafların anlaşmamasına ilişkin sorunun kaynağı olarak avukatları hedef göstermek yakışıksızdır.

Sayın bakan Aile Arabuluculuk sistemi ile boşanmaların daha hızlı sonuçlanacağını belirtmişse de tarafların boşanma üzerinde anlaşmaları halinde mevcut uygulamada anlaşmalı boşanma ile yaklaşık 3-4 haftalık bir sürede boşanma gerçekleşip kesinleşebiliyor. Dolayısı ile Aile Arabuluculuğunun zorunlu olması halinde bu kuruma boşanma üzerinde mutabık olmayan taraflar başvuracak olup arabuluculuk ile tarafların boşanmamaya ikna edilmesi veya anlaşmalı boşanmaya yönlendirilmesi söz konusu olacaktır. Daha önce kira sözleşmelerinden doğan tahliye taleplerinde de tarafların mağdur olmaması ve kısa sürede çözüme ulaşılması amacı ile arabuluculuk zorunlu hale getirilmiş, geldiğimiz noktada ise arabuluculuk sistemi dava sürelerinin daha da arttığı görülmüştür. Bu nedenle Aile Arabuluculuğu sistemininde benzer şekilde çözümden ziyade ayak bağı olacağı aşikar iken Arabuluculuk sisteminin zorunlu tutulması sayın bakanın uygulama ve geri dönüşler noktasında eksik kaldığını göstermektedir. Bakanın bu eksikliğine reçete ise sorun tırmandırıcı olarak nitelendirdiği Avukatlardan başka kimse değildir. Zira sayın bakan yapmış olduğu açıklamasında boşanma davalarının uzun sürmesinden dolayı tarafların karşılaştıkları sorunları ve buna ilişkin çözümleri hakimler ve akademisyenler ile tartışıp görüştüğünü beyan etmiş, tarafların yaşamış olduğu sıkıntıya bizzat şahit olan yeri geldiğinde bu sıkıntılara maruz kalan Avukatlarla ise görüş alışverişinde bulunmamıştır.

Unutmamak gerekir ki yargı organları yürütme organının önüne geçemediği ve bizzat yürütmeden kaynaklı sorunları çözüme kavuşturmak ile görevlidir. Her yıl gittikçe artan boşanma oranlarının nedeni Avukatlar veya diğer yargı mensupları değil ekonomik kriz ve sosyal geçimsizliktir. Yürütme organı olan bakanlıkların bu sorunlar üzerine eğilmesi ve çözüm üretmesi gerekmektedir. Tüm davalarda olduğu gibi uzun süren boşanma davalarında da yargılama süresinin azaltılması hakimler ve mahkeme kalemleri üzerindeki iş yoğunluğu azaltılmadığı sürece mümkün değildir. Sayın bakanın uzun süren davalar üzerine çözüm üretme gayreti takdir edilesi olsa da evvela iğneyi kendine batırması daha faydalı olacaktır.

Av. Ahmet KAZANCI