1990-2000 arası dönem. 1997 yılı, 5 Nisan kararları. Oğlunun mezuniyet törenine, başı kapalı diye alınmayan 80 yaşındaki astsubay annesi. Üniversitelerdeki ikna odaları. Çok uzatmaya gerek yok, o dönemi yaşayanların hafızasında olaylar çok canlıdır.

2002 sonrası her şey tersine döndü. İnsanlar dinlerini daha özgürce yaşayabiliyor artık. Garip bir şekilde o dönemden sonra ülkede deizm, ateizm, agnostizm düşünce akımları arttı. Yine bununda sosyolojik açıklamaları bir kaç köşe yazısına sığmaz.
Ancak belli başlı sebeplerinden birisi, dini temsil eden kişi kurum ve kuruluşların insan zihnindeki negatif yansımaları.

Kendi çevremde diyanetin siyasallaştığı , cuma hutbelerinde siyasi içerikli mesajlar verildiği gerekçesi ile cuma namazına gitmeyen onlarca kişi var. Hutbenin de merkez hoparlöründen tek konu halinde verilmesi, çoğu zaman ülkenin ve halkın o günkü gündeminden uzak olması, öncesinde diyanetin internet sitesinde yayınlanması, dinin dijitalleşmesi de ayrı paradoks.

Hani birde dinin ülkedeki en büyük temsilcisi, Diyanet İşleri Başkanlığı kurumu ve başkanı Ali Erbaş var. Yıllardan beri yaptığı yada yapmadığı icraatları ile tepkilerin odağında.
Diyanetin envanterinde aralarında iki Mercedes, 1 zırhlı Mercedes, 1 Mercedes Vito, bir Togg ve Audi 8 inde bulunduğu 6 makam aracı ile 408 çeşitli tip ve markalarda araç bulunmakta.
Envantere en son katılan araçların sonuncusu Audi A8 marka aracın piyasa değeri 15 milyon 725 bin TL civarında.

Sosyal medyada dolaşan ve teyide muhtaç bilgilere göre de, eşine araç tahsisi, her hangi bir kamu görevi bulunmamasına rağmen kendisine özel kalem memurları atandığı da gelen bilgiler arasında.

Hani birde ülke ekonomik krizlerle boğuşurken, deprem felaketinin ülkeye maliyeti 100 milyar dolar ile ifade edilirken, yaralar sarılmaya çalışılırken...

            Yıllardan beri yaptığı icraatlardan çok, lüks ve şatafat harcamalar ile gündeme gelen dinin temsilcisi diyanetin ve yönetiminin aynı makamı işgalleri ilginçtir.

            Tamam, ülkede istifa diye bir mekanizma çalışmıyor, anlaşılan görevden el çektirilme diye mekanizma da çalışmıyor. Yada bazılarına karşı işlemiyor.
 

Tabi ki kurumsal yada kişisel olarak kimseyle alıp veremediğimiz yok. Kaygımız şu ki;

Hani o en çok savunduğunuz sahip çıktığınızı düşündüğünüz dine en çok zararı siz veriyorsunuz.