İyiyiz, hoşuz ama millet olarak bir kusurumuz var. Birileri bir şey yaptığında, bilir bilmez ölesiye eleştirir, iç yüzünü bilmeden yargılar, onu tüketene kadar konuşuruz.İşte  böyle zamanlarda ,daha iyisini biliyorsan sen yap, diyesi geliyor insanın. Cumhuriyetten bu yana,   biz batıyla boy ölçüşemeyiz, bir şey üretemeyiz psikolojisi bu ülkenin gerektiği gibi ilerlemesine engel oldu. Son yıllarda bunu biraz olsun aştık,öz güvenimiz yerine gelmeye başladı,batıyı tabulaştıranlar da artık  susmaya başladı.

          Devrim arabasının hikayesi buna verilebilecek en güzel örnek.Türkiye’de sanayinin bugünkü kadar gelişmediği yıllar. Öyle ki  henüz sac üretimi bile yok,sanayi güçlü değil, bu şartlar altında alınan bir karar tarihe geçti. 1961, zamanın Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Türk mühendislerinden 129 gün gibi kısa bir sürede otomobil üretmelerini istedi.

              TCDD Genel Müdür Yardımcısı Emin Bozoğlu ekibin başında , kullanılmayan bir yer atölyeye dönüştürülerek işe başlandı. Üretilen otomobilin 29 Ekim’e yetişmesi gerekiyordu.O zamanın şartlarında verilen görevi yerine getirmek neredeyse imkansızdı. Yer Eskişehir,harabeden bozma  atölyenin zemini sac levhalarla döşendi. Bir baş üstü gezer vinç, bankolar ve toplantı masası atölyeye yerleştirildi,kapıya da zamanı gösteren bir levha asıldı. Levhada büyük rakamlarla geriye kaç gün kaldığı yazılıydı.

          Ekip hızla organize olarak iş bölümü yaptı. Dizayn, motor-şanzıman, karoser, fren, elektrik donanımı ve döküm işleri gibi çalışma grupları oluşturuldu. Zorluklar ve imkansızlıklarla mücadele günleri başlamıştı. Mühendisler, 12 saatlik vardiyalar halinde çalışıyor,  çoğu zaman atölyede birkaç saat kestirerek işlerine dönüyorlardı.

         Arabanın karoseri  için  maketler hazırlandı, alçıdan modeli yapıldı. Karoserin tavanı ve kaput gibi sac bölümleri , modelden alınan kalıplarla yapılan beton bloklara çekildi. Ardından çekiç yardımıyla düzeltilerek tek tek yapıldı. Motor gibi başka bazı parçalar ise Sivas ve Ankara’daki TCDD fabrikalarında imal edildi.Tamamına yakını yerli üretildi.

        İlk otomobil böylece deneme sürüşlerine başladı.Ardından ikinci otomobil siyah renkte yapıldı. Zaman yoktu ,boyanın son katı 28 Ekim akşamı atıldı. Otomobilin pasta ve cilası Ankara’ya sevk esnasında trende yapıldı.

           29 Ekimde otomobiller Ankara da görücüye çıkacaktı. Eskişehir’den yola çıkmadan önce olası yangın ihtimaline karşı depoları boşaltıldı. Planlamaya göre Sıhhiye’deki benzin istasyonundan yakıt alınacak ve tören alanına gidilecekti. Devrim arabaları sabah  Ankara’ya ulaştı ve motosikletli trafik ekiplerinin eskortluğunda  meclise  sevkedildi. Fakat arabada benzin olmadığını eskortlara söylememişlerdi. Bu detay Devrim arabalarının sonu olacaktı.Meclisin önünde durum fark edildiğinde ,alelacele benzin bulundu ve birinci arabaya konuldu. Tam ikinci arabaya konulacaktı ki Cemal Gürsel geldi,ikinci arabaya bindi. Devrim le  Anıtkabir e gidecekti, böyle planlanmıştı.Ancak arabanın dibindeki benzin 100 metre gitmesine müsaade etti. Cemal Gürsel ne oluyor diye sorduğunda, Yüksek Mühendis Rıfat Serdaroğlu “Paşam benzin bitti”dedi. Cemal Gürsel diğer arabaya geçerken  tarihe geçen cümlesini kurdu” Batı kafasıyla araba yaptınız ,doğu kafasıyla benzin koymayı unuttunuz.”

        Türk mühendisleri günde 12 saat, hatta geceleri dönüşümlü çalışarak Devrim arabaları nı 29 ekim Cumhuriyet Bayramı na yetiştirmişti. Ama ertesi gün basında ve her yerde bu başarı değil, biten benzin hikayesi anlatıldı. Karalama kampanyası devam etti , arabaların bozuk olduğu bile söylendi. Oysa Hipodrom daki geçit törenine kadar gitmiş, kendini ispatlamıştı arabalar. Sonunda karalama kampanyaları Devrim Arabalarının sonunu getirdi.

        Hikâye ne kadar da tanıdık değil mi? Her zaman ki gibi, yapılan işi eleştiren ama kendi beceremeyen bir toplum olduğumuzun hepimiz farkındayız. Bu durum devletin en başından , halkın en ucuna kadar böyle. Oysa marifet iltifata tabidir der büyükler.

            Neyse gelelim bugüne. Harika bir araba üretildi ve sürüşe geçti. Bekliyorum, bakalım kimler neler diyecek. İnsanın siyasi görüşü ne olursa olsun, ülke yararına bir şey yapıldıysa takdir etmek erdemdir.

             Şunu da ironi olarak yazmak geldi içimden, sanırım bu sefer benzin hezimetine uğramamak için elektrikli ürettiler. Hayırlı uğurlu olsun , emeği geçenlerin emeklerine sağlık. Güzel bir şey daha fark ettim, TOOG un beşli ortağından biri Efes Pilsen. Ortak payda her zaman ülke  yararınaysa takdir etmeli, yani ülke yararına ortak paydada birleşmeyi bilmeliyiz. Bir de, artık biz bir şey yapamayız, bu ülke geri kaldı gibi arabesk zihniyetten kurtulalım. Asıl bu zihniyet geridir.

       Hoşça kalın dostça kalın.