Gazete haberlerinden yola çıkarak yazıyorum, pandemi sürecinde uyuz vakalarında artış yaşanmış. Ben de uyuz oldum ama kime, neden oldum, bir tahminde bulunamadım. Uyuz olmamda pandeminin suçu, payı var mıydı, kimsenin günahını almak istemem!

Peki, şöyle bir soru sorsam, şahsım memleketindeki vatandaşlarıma soruyorum, ‘Sizin uyuz olduğunuz biri, birileri var mı, varsa kim, kimler? Siyasetçilere mi uyuz oluyorsun, belediye başkanlarına mı, X, Y, veya Z fark etmez, parti temsilcilerine mi, en yakın akrabasına bile kazık atan işadamlarına mı, iş için kırk kişinin kuyruğuna giren, kıç yalayan, araya kırk tane adam sokan, işe girdikten sonra da burnu Kaf Dağında olanlara mı uyuz oluyorsunuz?’

Zor bir soru mu oldu ne? Olsun, üniversite sınav sorusu değil nihayetinde. Bir cevabınız da olsun yani.

*

Başka kanala geçiyorum…

Uyuz neden bulaşır, belirtileri nedir? Ben sağlıkçı değilim, doktor hiç değilim.

Ama birine, bir şeylere, birilerine uyuz olmak için sağlıkçı olmaya, doktor olmaya gerek yok. Ha, bunun ilacı var mı, o da yok!

Birine borç verirsiniz, ödeme takvimini belirlersiniz, o iyilik yaptığınız kişi ekim ayında değilseniz bile eker, kırk dereden su getirir, bahane üstüne bahane üretir, siz de borç verdiğinize bin pişman olursunuz, olma yanında uyuz, ifrit olursunuz.

Selam verdiğinizde selamınızı almayana uyuz olursunuz.

Kendini olduğundan fazla gösterme, ukala ve küstahlığı yanında, burnundan kıl aldırmayan budalalara uyuz olduğunuz kesin zaten.

Sonradan görme, görgüsüz, hava atmayı seven seviyesi düşük insanlara uyuz olmamak elde değil.

*

Devam edelim mi? Peki, ediyorum…

Maliye kaydı yok, tecrübe zaten sıfır ötesi, herhangi bir meslekte dikiş tutturamamış, ama gazetecilik kolay meslek ona göre. Kopyala yapıştır, bir iki ilan, reklam… Özel haber, köşe yazısını kim bulmuş da o kaybedecek, ama kendine ‘gazeteci’ süsü verdiğinde, uyuz olmamanız mümkün değil.

Yemek yerken, çay içerken ağzını iki karış açıp şapırdatan, hüpleten, dişlerini gıcırdata gıcırdata limon yiyen, ot attıktan sonra sıçan eti yemiş gibi yola, kaldırım kenarına tüküren özgül ağırlığı sıfır kimselere uyuz olmayıp da ne yapacaksın!

*

Birisi hart hart kaşındığında, ‘uyuz mu oldun?’ denilir. Günümüzde uyuz olmak için hart hart kaşınmaya gerek de kalmıyor.

Yolda yürürken sümküren, içtiği sigaranın izmaritini yere fırlatan, ağzı bozuk şarkıları kendisi bestelemiş gibi güzelim Türkçemizi katlederek zibidi gençlik havalarıyla yanındaki kız çocuklarına hava basanlar tam da uyuz olunacak tipler.

Uyuz olmamak için kapalı ortamlardan uzak durmak gerekiyormuş. Doktorlar da baktıkları hastaların neredeyse yarısında uyuz vakasına rastlıyormuş.

Bırakın doktoru, bırakın hastayı; her gün raflardaki ürünlerin etiketini değiştiren, yağı, şekeri stok edip haksız kazanç sağlayan marketler, benim uyuz olmama neden olan kesimler.

Adam gazete alıp okumaz, resimlerine bakar sadece, ama sorsan, iki kelam etsen, siyaseti senden iyi biliyor, spor yorumcularına taş çıkartıyor, piyasayı, iş dünyasını en iyi o tahlil ediyor. Ederken de seni uyuz ediyor.

*

Siyasetçileri unutursak ayıp olur!

Telefonlara bakmazlar, söz verip yerine getirmezler, herkese yeşil ışık yakıp, mavi boncuk dağıtırlar, milletvekili ise meclisteki çaycıya bile söz geçiremeyenler, memlekete geldiğinde padişah veya kral ötesi ilgi bekleyenler, ‘sayın vekilim, sayın başkanım!’ denilmesi ile mutluluğun zirvesine tüneyen insanlara en çok ben uyuz oluyorum.

Eleştirsen eleştiriye tahammülleri yok. İsterler ki hep bizi yazsınlar, bizi konuşsunlar. Muhalefetin canı cehenneme, onları dilinize bile dolamayın, vekillerin, başkanların hatalarını yüzlerine vurmayın, yazmayın, konuşmayın, senden iyi ne gazeteci var bu memlekette, ne sade vatandaş!

Hadi gel de uyuz olma!

Bunlar adamı uyuz etmek bir yana, deli de ederler, deli…