Cumhuriyet… Sadece bir yönetim biçimi değil, bir insanın kendi kaderini eline alabilmesinin sembolüdür. Bir milletin “ben varım” diyebilme cesareti, bir bireyin “kendim olabilirim” diyebilme gücüyle aynı kökten beslenir. 29 Ekim 1923, siyasî bir devrimden fazlasıdır; toplumsal bilinçte bir psikolojik uyanışın tarihidir. Çünkü Cumhuriyet, yalnızca bir devlet sistemini değil, bir zihin sistemini değiştirmiştir.

Psikososyal Dönüşümün Başlangıcı

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türk toplumu, bireyin değerini, özgür düşüncenin önemini, eğitimle yükselmenin gerekliliğini fark etti. Bu dönüşüm, sadece kurumlarda değil, insan davranışlarında da derin bir iz bıraktı. Bağımlı, korkak ve edilgen davranış biçimlerinden; özgüvenli, üretken ve sorumluluk sahibi bireylere geçiş süreci başladı. Toplumun “itaat eden” bireyden “sorgulayan” insana evrilmesi, Cumhuriyet’in en görünmeyen ama en güçlü mirasıdır.

Cumhuriyetin Psikolojisi: Özgürlük, Eşitlik ve Umut

Cumhuriyet’in temel ilkeleri olan özgürlük ve eşitlik, insan psikolojisinde doğrudan “özsaygı” ve “kendini gerçekleştirme” duygusunu besler. Bir insan, düşüncelerini korkmadan ifade edebildiğinde; kadın ve erkek eşit haklara sahip olduğunda; eğitim, kültür ve sanat herkes için erişilebilir olduğunda, bireyin ruhu nefes almaya başlar. Bu nedenle Cumhuriyet’in her kutlaması, aslında toplumsal bir terapi seansıdır. Bayraklarla süslenen sokaklar, marşlarla yankılanan meydanlar, bilinçaltımıza şunu fısıldar: “Yalnız değilsin, sen bu büyük hikâyenin bir parçasısın.”

Sosyolojik Hafızada Dayanışma ve Umut

Her 29 Ekim’de toplumda hissedilen coşku, sosyologların “kolektif bilinç” dediği duygunun canlı bir örneğidir. Toplumun tüm kesimleri aynı anda aynı duyguda buluşur: minnettarlık, onur, birlik. Bu duygular, bireylerin stresle baş etme gücünü artırır, aidiyet hissini güçlendirir. Çünkü insan, bir topluma ait olduğunu hissettiğinde; geçmişin yükleri, geleceğin belirsizlikleri karşısında daha dayanıklı olur.

Eğitimle Gelen Davranış Devrimi

Cumhuriyet’in en büyük psikososyal reformu, eğitimle insan davranışını dönüştürmesidir. Okuma-yazma oranının artması, kız çocuklarının okula gitmesi, düşüncenin ve bilimin önünün açılması bireylerde öz yeterlilik duygusunu geliştirdi. Eğitim, bireye sadece bilgi değil; “ben de yapabilirim” inancını kazandırdı. Bu inanç, psikolojideki en güçlü iyileştirici etkilerden biridir.

Bugüne Düşen Sorumluluk

Cumhuriyet bize bir armağan değil, bir sorumluluk olarak verildi. O sorumluluk; eleştiren ama yıkan değil, sorgulayan ama saygılı, bağımsız düşünen ama topluma fayda üreten insan olabilmektir. Bugün Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarken; sadece geçmişi anmıyor, geleceğe dair psikolojik bir söz de veriyoruz: “Özgürce düşüneceğim, eşitçe yaşayacağım, adaletle davranacağım.”

Cumhuriyet Bir Duygudur

Cumhuriyet, bir coşku değil, bir duygu hâlidir. Bir öğrencinin “ben de doktor olabilirim” demesinde, bir kadının “benim de hakkım var” diyebilmesinde, bir gencin “bu ülke için üretirim” diye düşünmesinde yaşar. Cumhuriyet, her 29 Ekim sabahı yeniden doğar. Bayraklar dalgalanırken, içimizdeki özgür insan da ayağa kalkar.

Gençlere emanet edilen CUMHURİYET; “Ey yükselen yeni nesil! Cumhuriyeti biz kurduk; onu yaşatacak ve yükseltecek sizsiniz.”

Öğretmelere emanet edilen CUMHURİYET; “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”

Millete emanet edilen CUMHURİYET; “Cumhuriyeti kuranlar, onu koruyacak kuvvetin yine milletin kendisi olduğunu asla unutmamalıdır.”

Ne mutlu, hem insan olmanın onurunu hem Cumhuriyet’in bilincini birlikte taşıyabilene!

Ne mutlu Cumhuriyet’i sadece kutlayan değil, her gün yaşayan bireylere!