Okuma, "Basılı mesajların, görme organları aracılığıyla algılama, yorumlama anlamlandırma amacıyla zihnimizin görme organlarımızla ortaklaşa yaptığı etkinliktir".

Bir başka ifadeyle okuma,"Yansıyan ışığın göz tarafından alınarak optik sinirler aracılığıyla beyne iletilmesi; beyin tarafından algılama, değerlendirme benimseme, reddetme, depolama ve gerektiği zaman çağırma sürecidir."

Toplumlar gelişim sürecinde avcılık, toplayıcılık, tarım ve sanayi toplumundan BİLGİ çağına geçti. Bu çağda bilmek çok önemli idi. Bilgi çağında güçlü ve etkin olmak için bilmek eylemi okuyarak ve gezip-görerek gerçekleşiyordu. İki eylemde de bilgi görerek elde ediliyordu. Okuma ve gezip-görmede aktif organımız gözümüzdür. Göz aracılığı ile bilgi edinmeye devam ediyor. Bilgi güç ve diğer insanlardan fark demektir.

Şuan içinde bulunduğumuz çağ BİLGİ çağının biraz aktifleşmiş ve üretken halidir. Artık sadece bilenler etkin değil bilgiyi kullanabilenler etkin ve üreticidir. Bilgiyi etkin ve üretici şekilde kullanabilenlerden oluşan bu çağa ise BİLGELİK çağı diyoruz. Şu bir gerçek ki 15 yaşındaki çocuk 50 yaşındaki babasından daha farklı konularda daha çok bilgiye sahip ancak bilgiyi yaşamında ve hedefleri için etkin kullanamadığı için daha çok hata yapıyor ve hayallerine ulaşamıyor.

Bu neden ile sadece bilmek yetmiyor. Bilgiyi yorumlayabilme ve yaşamda aktif ve faydalı şekilde kullanabilmeyi de gerektiriyor. O neden ile beynimizdeki nöronların ne kadar fazlasını aktif eder isek yorumlama ve akıl edebilme gücümüz gelişiyor.

Bilim adamları insanın beyninde 100 milyar nöron/sinir hücresi olduğunu ve ortalama %10 kullanarak yaşamlarımızı sürdürdüğümüzü belirtiyorlar. Yönetici, lider ve önder olan insanların % 15’ini kullandıklarını söylüyorlar. Yönetici, lider ve yaptığımız işte başarılı olmak istiyor isek bol bol okumalıyız ki beynimizdeki aktif nöron sayısını artıralım.

İnsan yaptığı okumalarda beyin bütünsel olarak okur; ya kelime ya da satır alanlarını görerek beyinde her kelime için bir nöron aktif olur. Aynı kelimeyi okumalarımız esnasında tekrar tekrar gördükçe o nöron güçlenir ve aynı kelimenin başını sonunu ya da yarısını görse de o kelimeyi tanır. Kelimeleri heceleyerek okumak onun daha iyi anlamamızı sağlamaz. Aksine mükemmel olan beynimizi kapasitesinin altında kullandığımız için dikkatimiz dağılır, anlamamız azalır. Bilinenin aksine hızlı okuduğumuz da dikkatimiz ve anlama oranımız azalmaz aksine artar. Nasıl ki bir kez gördüğümüz kişiyle karşılaştığımızda tanımakta zorlandığımız gibi kelimelerde az okumadan/görmeden dolayı anlamlandırmakta zorlanırız hızlı okuduğumuz için değil…

Okuma, düşünme eylemi ile birlikte gerçekleştiğinde beynimiz daha mükemmel gelişmekte ve ilgili nöronlar daha hızlı bir şekilde güçlenerek hatırlamayı artırmaktadır. Bilim adamları bilinçaltı ile ilgili yaptıkları araştırmalarda beyin ile ilgili zayıflık gibi gözüken amma etki kullanıldığında avantaja dönüşen bir özelliği tespit etmişlerdir. Bu özellik davranışlarımızın temelini oluşturan bilinçaltı hayal ile gerçeği ve şaka ile ciddiyi ayıramamaktadır. Gözümün açık ya da kapalı olan düşündüğümüz, hayal ettiğimiz konuları gerçek gibi algılamakta ve ona özgü tepki vermektedir. Kişi olumlu şeyler düşündüğünde içinde bulunduğu an ne kadar sıkıntılı olur ise olsun duygular ve davranışlar olumlu tepkiler vermeye başlar.

Kişi okur ve düşünür ise insan olmanın gereği olan akıl etme becerisini geliştirir. İnsanı insan kılan akıl edebilme becerisini etkin kullanıp kullanmasıdır. Akıl etmeyi kullanamayanlar duygusal davranırlar. Duygusal davrananlar ise yanlış yapar ve bol bol kandırılırlar. O neden ile Yüce Yaradan’ımız bize kitabımız Kuran Kerim aracılığı ile sık sık “akıl etmez misiniz?”, “ders almaz mısınız?”  diyerek bize olmamız gerekeni hatırlatmıştır. İnsan akıl – duygu ve zihin – kalp dengesini kurmadığı sürece dengeyi kaybetmekte kalıcı başarılar ve mutluluğu elde edememektedir.

Devletimizin kurucusu ve okumayı seven M. Kemal ATATÜRK, Kültürün tanımını “Okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve anlama yeteneğini geliştirmektir.” diyerek yapmıştır. Okuma ile başlatmış süreçleri şekillendirerek bilgeliğin açıklamasını da bir oranda o zamandan yapmıştır. Sadece bilmek değil yaşamda bilginin aktif kullanımını da önemsemiştir.

 

İnsanlar çeşitli sebepler ile okurlar kimileri sınavlarda başarılı olmak kimileri ise işinde başarılı olmak için okurlar. Şu bir gerçek ki en önemli okuma ise yaşamında mutlu olmak için okumaktır. İnsanlar içinde bulundukları an sıkıntılı da olsa okuduğu kitap olumlu konuları anlatıyor ise kişide de mutluluk ve olumlu duygular oluşur.

 

Okumak, aydınlanmadan aydınlatmaya giden yolculuğun ana yakıtıdır. Çevremizi etkilemek ve aydınlatmak için öncelikle bol okumalar ile kendimizi aydınlatmalıyız ki konuşarak ya da yazarak çevremizdekileri de aydınlatabilelim. Okuyan kişi kendini bilir ve çevresindekilerinde kendilerini bilmelerine yardımcı olur.

Mevlana’ya sormuşlar

-          O kadar okursun yazarsın, ne bilirsin?

Mevlana şu cevabı vermiş;

-          Haddimi bilirim.

 

Okuyan kişinin okuma eyleminden öncelikli kazancı kendi haddini yani sınırlarını bilmek olmalıdır.

 

Yunus EMRE dörtlüğünde de okumanın birinci amacını görmekteyiz.

 

            İlim ilim bilmektir

           İlim kendin bilmektir

          Sen kendini bilmezsin

          Ya nice okumaktır.

              

 Okuma ile insan dolmalı ve başak gibi boynunu eğmeli, mütevazıIaşmalı yoksa boş başak gibi dik duruyor ise bu nice okumaktır.