Kıymetli Bir hazinedir
Milletleri ayakta tutan, fertler arasındaki birlik ve beraberliği çelikten bir bağ gibi kuvvetlendiren en yüce ahlâkî değerlerin başında şüphesiz Vatan ve Millet Sevgisi gelir. Sözlükler vatanı "doğup büyütülen, yaşanılan yer, yurt" olarak tanımlasa da, bu kelime bizler için kuru bir coğrafi tanımdan çok daha fazlasıdır. Vatan, uğruna yedi düvele meydan okuduğumuz, kanla, terle ve fedakârlıkla yoğrulmuş kutsal toprağın adıdır.
Şanlı ecdadımız, üzerinde yaşadığımız bu Anadolu topraklarını, tarihin en çetin mücadeleleriyle, kanlarını ve canlarını feda ederek vatan kılmıştır. Onlar, bu toprakları sadece yurt edinmekle kalmamış, asırlarca İslam'ın ve adaletin bayrağını burada gururla dalgalandırmışlardır. Ve edindikleri bu vatanı, atalarımızın dediği gibi, canlarından aziz bilmişler, korumak için her türlü zorluğa göğüs germişlerdir. Bizler, vatan uğrunda destanlar yazan şehitler ve gazilerle dolu bir milletin onurlu çocuklarıyız.
Süleyman Nazif'in dediği gibi: "Bu vatan, toprağın kara bağrında / Sıra dağlar gibi duranlarındır; / Bir tarih boyunca, onun uğrunda / Kendini tarihe verenlerindir…" Bu dizeler, vatan sevgisinin sadece miras almak değil, aynı zamanda korumak ve geleceğe taşımak olduğunu haykırır. Vatan sevgisi, kuru bir slogandan ibaret değildir; bu duygu, sorumluluk bilinciyle vücut bulur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün veciz sözü, bu sorumluluğu en net şekilde ifade eder: "Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır." Gerçek vatanseverlik, görevini lâyıkıyla yerine getiren kamu çalışanı, doktor, öğretmen, mühendis, çiftçi veya esnaf olmaktır. Üretmek, kalkınmak, bilime ve sanata değer katmak, vatan sevgisinin çağımızdaki en somut göstergesidir.
Tarihte Mete Han'ın kararlılığı ise bu sevginin ne denli tavizsiz olduğunu gösterir: "Benden eyerimi isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim, çadırımı isteyin vereyim, fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin vermem, veremem." İşte bu ruh, binlerce yıldır bu toprakları ayakta tutan yegâne iradedir.
Bu irade sadece milli bayramlarda coşkuyla dile getirilen duygulardan ibaret değildir. O, bir milletin bütün insanlarını, dağını, taşını, toprağını, ormanını, akarsuyunu ve yerin altında yatan şehidini, kısacası ülkenin her zerresini büyük bir özveriyle sevmek ve korumaktır. Bu sevgi, Mete Han'ın "bir karış toprak vermem" kararlılığıyla mühürlenmiştir. Çünkü vatan, sadece üzerinde barındığımız coğrafya değil; uğruna bedeller ödenmiş, canlar feda edilmiş, bağımsız ve egemen ruhumuzun somutlaştığı kutsal bir emanettir.
Bu emanete sahip çıkmak, bekleyişle değil, fedakârlıkla mümkündür. Her ferdin omuzlarına yüklenen bu kutlu sorumluluk, sürekli bir gelişim gerektirir. Nitekim Gazi Mustafa Kemal Paşa bu hayati gerçeği şöyle formüle etmiştir: “Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” Bu bilinçle, vatan sevgimiz görevimizi en iyi şekilde yapmakla başlar ve ebediyen sürecek bir ahitle devam eder. Bu sevgi, bize mirastır ve gelecek nesillere bırakacağımız en kıymetli hazinedir. Vatan ve millet sevgisi, daima uyanık olmamızı, çalışkanlığımızı, birlik ve beraberliğimizi pekiştiren ölümsüz bir kaynaktır.
Dursun MÜLAZIMOĞLU