-Ne kadar baldı baba, ne zaman gideceğiz?
-Baba otelde havuz da var mı?
-Baba Antalya çok mu uzak?
…
Çor çocuk iple çekiyorduk doğrusu. Hele Temmuz sıcağı iyiden iyiye yakıp kavurmaya başlamışken. Ocak ayından beri taksit ödüyorduk. Koca bir yılın stresini sıkıntısını bir haftada deniz kum güneş ile atmayı tasarlıyorduk. Beklenen gün gelmiş ve yola çıkmıştık. Uzun ve yorucu bir yolculuğun sonunda otelimize yerleşmiş, deniz olmasa da havuzda ilk sefamızı yapmıştık hani biraz. Sonra o gece. Kara gece. İnsan onuruna vurulmuş en büyük darbe. Fiziki baskı, şiddet özgürlüklerin kısıtlanması bir kenara, İnsan ruhunu kasıp kavuran, insanın içini yüreğini sıkan, ismi bile mide bulandıran darbe. Kalkışma. Her şey altüst, her şey darmadağın.
Devletimiz çağırdı. Bir yıldır taksit taksit ödediğimiz yaz tatilini ikinci gününde bırakıp geldik. Maddi kaybımız, Çektiğimiz onca yol, çocukların ailemizin bozulan psikolojileri cabası... Yolda kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Sonra döndüm çocuklarıma, bilahare kendime;
İnsanlar diyorum. Ülke için canını vermiş. Bizimki de laf mı, İbrahim’ in ateşine su taşıyan karınca misali. Safımız belli olsun. Vatanımız sağ olsun...
***
On günü geride bıraktık o kara geceden. Şöyle bir sakin düşününce, tarihte hiçbir darbenin dış güç desteği olmadan gerçekleştirilemeyeceği ne kadar da açık gerçek önümüzde. Demokrasinin beşiği olan bildik ülkeler, acaba darbe gerçekleşse olaya nasıl bakacaklardı. Demokrasi havarisi kesilip, askeri cuntaya sert tavır mı göstereceklerdi. Darbe! Bile demekten çekinip, Mısır örneğinde olduğu gibi dut yemiş bülbüle mi döneceklerdi. Hala olayın vahametini anlamaktan uzak malum devletlerin ikinci şıkkı benimseyeceklerini bilmek çokta zeka gerektirmiyor. Karanlık gece, kalkışmanın başarısızlık ile sonuçlandığının az çok kestirilmeye başlandığı saat dörde kadar malum devletlerden seçilmiş hükümete destek kelimesi işitilmedi. Şu an ise ülkem üstünde uçaklar dolaşmış, Meclis bombalanmış, 250 insan öldürülmüş onlar hala bize demokrasi ve insanlık dersi verme peşindeler.
***
Dedim ya on günü geride bıraktık. Biraz daha aklıselim düşünebilmeli. Olaylara biraz daha sakin bakabilmeli. Bu gün itibari ile kamuda açığa alınan personel sayısı 50 bini buldu. Daha da artacak. Hiç önemli değil aslında. İki yüz elli bin olsun isterse. Doğal olarak tüm personelde bir tedirginlik psikolojik bir baskı var. Yüz kişilik bir gruba gelip desen ki, içinizde bir hırsız var, herkes ister istemez suçlanır, herkes birbirinden şüpheye düşer. Bu öyle bir psikoloji. Umarım bu soruşturmalar hakkaniyetle sürer. Hukuk sistemi tüm şeffaflığı ile işler. En azından bu güvence hissettirilir. Kamu personeli içindeki köpek sürüleri suya sabuna dokunmadan ayıklanır. Yoksa kurunun yanında yanan yaşların çok canı yanar. Masum insanlar için terörist damgasını yemek, bu damgayı taşımak kendileri ve aileleri için kolay iş değil.
Bu kalkışmayı savuşturmakta Türk Medyası, Milletvekilleri, ayrım yapmadan tüm siyasi partiler çok başarılı bir sınav verdi. Ancak aslan payı Türk halkının.Türk halkı gerçekten bir kahramanlık destanı yazdı.
Ne mutlu Türküm Diyene!