Size açık açık ve baştan söyleyeyim, olacağı bu, ki bundan daha kötüsü, daha beteri olmaz, olamaz da zaten!

Kim bir kıçı kırık seçim kazansa, kim sektörü veya işi ile ilgili bir dandik başarı hikâyesi yazsa, ‘kazanan Kahramanmaraş oldu!’ deyip çıkıyor işin içinden. Bildiği, söyleyebileceği başka cümle, telaffuz edeceği kelam yok!

Gönül kırmışsın, güveni yerle yeksan hale getirmişsin, insanların onuru ile oynayıp, incitmişsin, sonra kalkıp ‘Kazanan Kahramanmaraş oldu!’ diyeceksin.

Yerler mi, valla yiyen çıkıyor arada!

*

Topluma verilecek en büyük mesaj, en önemli ve ihtiyaç duyduğumuz nesne, güven.

Onu istikrar takip eder.

Onu huzur takip eder,

Onu insanların ihtiyacı olan umut takip eder.

Yoksa verebileceğin bir umut kırıntısı, bırakacaksın ‘Kazanan Kahramanmaraş oldu!’ ayaklarını. O ayaklardan paçanın olmadığını, olmayacağını öğretmediler mi sana?

*

Bir de bellemişler, ‘Sevdamız Kahramanmaraş’ klasik ifadesi. Oysa dibine, köküne kadar yalan. Bütün sevdası, bütün aşkı, cebi daha fazla doldurmak, daha fazla medyada edindiği sözüm ona tıklanma ile şöhret basamaklarını hızla tırmandığını zannetmek ve samimiyetsizlik.

Nereden baksan yüzünden kir gibi akıyor çoğunun! Arap sabunu ile yıkasa yine de gitmeyecek kir, etiket gibi, madalya gibi sırıtıp duruyor!

Zaten ‘Sevdamız Kahramanmaraş’ klasik palavrasını, yutturmacasını da kimse yemiyor. Hele söyleyen de şovmenlikten öteye gitmeyen biriyse, inandırıcılığı da yok.

*

Tamam, hayallerin var, geleceğe dair iyi niyet söylemlerin de var. Ama içi boş! Boş çuval dik durur mu, boş teneke ses çıkartır mı?

Seninki boş teneke, boş çuval.

Ağzını sakız etmişsin, başlıktaki lafı. Kelime, cümle dağarcığında ortaya sürecek başka hazinene olmadığı için, yuvarla yuvarla gitsin misali, hep aynı terane, hep aynı nakarat!

Dinleyen var mı sanıyorsun?

Bir söz veriyorsun, arkasında durduğun yok!

Yaparım, o iş bende diyorsun, güvendiriyor, umutlandırıyorsun insanları, arkası gelmiyor bu defa. Ona yeşil ışık yak, ötekine mavi boncuk dağıt, berikine göz kırp, ama hiç bir şey yapma, ama hiçbir yaraya merhem olma, ama iş insanların umutlarını kırmaya gelince, ama mesele insanların hayalleriyle dalga geçmeye gelince, iyi be, ‘Kazanan Kahramanmaraş olsun!’

*

Geçeceksin bu ayakları.

Yemiyor kimse artık! Yediririz, geçiririz, giydiririz diyorsan, tamam işte, senin bittiğin gün o gün!

Aslında bu şehrin kazandığı bir şey yok! Kendin kazanıyorsun, çevren kazanıyor, aile şirketin kazanıyor, kendi ekibin kazanıyor, kendi emellerin uğruna ortaya koyduğun çaba ile cebin ve banka hesabın kazanıyor.

Ben, kazanan ben oluyorum her defasında ve her nedense!

Baka hele bir gözümün içine, iyi bak ama sen beni salak mı sanıyorsun!

Keriz yerine mi koydun beni?

Bende enayi suratı var mı?

*

‘Kahramanmaraş kazandı’ diyenlere bir bakın, dününü, bugününü araştırın, geldiği noktaya dikkat çekin, nereden nereye evrildiğine dair bilgiler edinin, kazananın ya da kaybedin kim olduğunu daha iyi anlayacaksınız!

İstiyorsanız, ihtiyacınız varsa tabi.

Geçmişte ulusal gazeteleri okurken, bir ilginç haber takılmıştı gözüme, ‘Üniversite mezunu çoban aranıyor!’

Sahi be, bizim çobana gerek duyacak neyimiz var!

Koyun muyuz biz! Sürü mü?