Can ve Mal Arasındaki Emniyet Bağı
Bir önceki yazımızda, İslâm’ın korumayı esas aldığı beş temel değerden ilki olan canın dokunulmazlığını ele almıştık. İslâm, insanoğlunun onurlu, huzurlu ve güvenli bir hayat sürdürebilmesi için bu temel hakları (din, akıl, can, mal ve nesil) tecavüzden korumuştur. Can ve mal emniyeti de bu temel insan haklarının en önemlilerindendir. Hiç kimse, ne kendisine ne de başkasına verilen bu emaneti yok etmeye yetkili kılınmamıştır.
Serimizin bu bölümünde, hayatımızı idame ettirdiğimiz, geleceğimizi planladığımız ve Rabbimizin bize emanet ettiği malın korunması ilkesini, İslâm hukukunun temel gayeleri çerçevesinde inceleyeceğiz.
Malın Kutsallığı ve Mülkiyet Hakkı
İslâm’da mal, basit bir eşya yığını değil, hem rızık hem de imtihan vesilesi olan Allah’ın bir emanetidir. Bu emanet bilinci, kişiye mülkiyet hakkı tanırken, aynı zamanda bu hakkın sınırlarını ve sorumluluklarını da çizer.
Evrensel Beyanname: Can ve Mal Dokunulmazlığı, Sevgili Peygamberimiz (sav), Veda Hutbesinde bu ilkeyi evrensel bir beyanname ile şöyle ilan etmiştir. “Bugününüz nasıl mukaddes bir gün ise, bu ayınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.” Bu Hadis, mal emniyetinin dini ve hukuki teminatını perçinlemektedir.
Mal Helal Yoldan Kazanılmalıdır: İslâm'a göre herkesin mülkiyet hakkı vardır, ancak bu hakkın yolu yalnızca helal kazançtan geçer. Mal helal yoldan kazanılmalıdır; bunun yolu da emek harcamak, çalışmak ve alın teri dökmekten geçmektedir. Bizler, “İşçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz.” buyuran bir Peygamberin ümmetiyiz.
Haksız Kazanç Yolları ve Haram Kılınanlar: Malın korunması ilkesi, bir yandan meşru mülkiyeti güvence altına alırken, diğer yandan mülkiyete yönelik haksız her türlü tecavüzü kesinlikle yasaklar. Meşru Olmayan Yolların Kapsamı: “Meşru olmayan yollarla yemek ”ten maksat, hukuk ve ahlâk dairesinin doğru kabul etmediği yollardan elde edilen haksız kazançtır. Bu gibi yollar arasında hırsızlık, gasp, kumar, faiz ve tefecilik, rüşvet sayılabilir.
Kur'an'ın Uyarısı: Kur’an-ı Kerim, müminleri açıkça uyarmaktadır: “Birbirinizin malını haksız yollarla yemeyin. Başkalarına ait bazı malları, günah olduğunu bile bile haksız yolla yemek için mevki ve makam sahiplerine rüşvet vermeyin.” (Bakara, 2/188) ve "Yetimlere mallarını verin. Helâli haram olanla değiştirmeyin; onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyin. Çünkü böyle yapmanız, gerçekten çok büyük bir günahtır." (Nisa, 4/2)
Ticaretin Meşruiyeti ve Karşılıklı Rıza: İslâm, haksız kazanç yollarını yasaklarken, rızık yollarının en genişi olması bakımından ticareti tavsiye eder. Ancak ticaretin de mutlak surette karşılıklı rızaya dayalı olması şart koşulur.
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda hırsızlık, rüşvet, faiz ve kumar gibi meşru olmayan yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayanan bir ticaret yapmanız ise elbette meşrudur.” (Nisa, 4/29)
Ticaret yapan kişi; zahmetlere katlanarak, emek çekerek, vakit ayırarak yürüttüğü bu faaliyetinde kamuya yararlı bir hizmet görmekte, insanların ihtiyacı olan malları temin etmektedir. Karşılıklı rızaya dayanan bu anlayış, hem ferdî hem de millî ekonomiye büyük katkılar sağlar.
Malın Sosyal Sorumluluğu ve İmtihan Bilinci
İslâm’a göre mal, sadece bireysel hak olmanın ötesinde, toplumsal bir sorumluluğu da beraberinde getirir. Malımız, ahiretteki konumumuzu belirleyecek bir imtihan sebebidir.
İmtihanın Boyutları: Cenab-ı Hak, dünyadaki yaşamımızın bir parçası olarak bizi mal ile sınayacağını bildirir: “Sizi mutlaka biraz korku ve açlık ile biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden noksanlaştırmak suretiyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155) ve “İyi bilin ki, mallarınız ve evlatlarınız sizin için ancak birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfatın ise yalnız Allah’ın yanında olduğunu unutmayın.” (Enfal, 8/28)
İnfak ve Gönül İncinmemesi: Bu imtihanı başarıyla geçmek için malın paylaşılması (İnfak) esastır. Paylaşımda dahi ahlaki hassasiyet gösterilmelidir: "Mallarını Allah yolunda harcayıp da bunun ardından herhangi bir başa kakmada ve gönül incitici bir harekette bulunmayanlar yok mu, onlar için Rableri yanında özel mükâfatlar vardır..." (Bakara, 2/262)
Hülasa:
Malın korunması ilkesi, İslâm’ın bireye helal kazanç, mülkiyet güvencesi ve ekonomik adalet vaat eden kapsayıcı bir sistemdir. Bu sistemde herkesin malı mukaddestir ve haram yollarla tecavüz edilemez. Ancak aynı zamanda bu mal, bir imtihan vesilesi olarak görülmeli, israftan kaçınılmalı ve toplumun faydası gözetilerek şeffaflıkla kullanılmalıdır.
Bu temel üzerine inşa edilen bir toplumda haksız kazanç ve sömürü engellenir; huzurlu, güvenli ve adil bir ekonomik yaşam tesis edilir.
Gelecek hafta, serimizin üçüncü temel esası olan "Aklın Korunması" ilkesini ve İslâm’ın bilgiye, düşünceye verdiği değeri inceleyeceğiz. Selam ve dua ile...