Bir önceki yazımda, sadece zeybek oynarken diz çökene gazetecileri yazmış, öbür cenahtakileri tırnak içinde ‘gazeteci’ diye sıfatlandırmıştım.
Ancak bir şeyi hiç hesap edemediler; tarih babanın defterinde yazılanları okuma zahmetine girmediler… Okusalardı, anlayacaklardı. Her tetikçinin, yanaşmanın, paydaşın sonu, kullanma süresi bittiğinde tarihin çöplüğüne gönderilmektir!
Gazeteciliği anasının ak sütü gibi hak edenler!
Bir de gazeteciler var tabii.
Bu mesleği “anasının ak sütü” gibi hak etmiş, duayenlerin soyundan gelen, hiçbir ahval ve şerait altında dahi başını öne eğmemiş, dik durmuş, haberin namusunu asla yere düşürmemiş gazetecilerden söz ediyorum elbette. 
*
Gazetecilik, dışardan bakıldığında “albenisi” fazla, parıltılı bir meslektir; öyle ya, sıradan bir yurttaşın hayal bile edemeyeceği siyasetçilerle, işadamlarıyla, sanatçılarla görüşebilir, haberler yapar, bu zevatlar boy boy fotoğrafları çıkar, televizyonlarda tartışma programlarında boy gösterir.  Bu, madalyonun bir yüzüdür!
Madalyonun diğer yüzü “Bıçağın keskin sırtıdır!” Orada, siyaseti kirletenler, yolsuzluklar, hırsızlıklar, ihanetler, döneklikler, iftiralar cirit atmaktadır… İşte tam da bu noktada bu mesleği seçenlerin yalnızca iki seçeceği vardır.
*
Gazeteci mi olacak yoksa paydaş mı?!
Birinci yol, son derece zahmetli, bir o kadar zor ve tehlikelidir. Bu yolu seçmek için yüksek ahlak, mangal gibi bir yürek ve bir o kadar da büyük vicdan gerekir!.. Her türden baskıya, tehdide, kumpasa, iftiraya hatta tutsaklığa bile hazır olmak zorundadır bu yolu seçen gazeteci! Diğer yolu seçenleri yukarıda anlattım zaten; kolaydır, parası pulu çoktur, zamanı geldiğinde buharlaşıp yok olur!
“Peki, gazeteci bunca eziyet, tehdit, iftira, kumpas karşılığında ne kazanır?” diye bir soru gelebilir aklınıza:
İnsan içine çıkabilme, yüzüne tükürülmeme, bol sevgi ve saygınlık, o kadar!
Yürekten bir armağan! Niçin anlatma gereğini duyduğuma gelince;
Bu yazı, yıllar içinde çoğuyla tanışma onuruna eriştiğim, genciyle, yaş almışı ile gazeteciliğin yüz akı olmayı başarmış gerçek gazetecilerle ilgili kaleme aldığım bir çok makalemin bir özetidir.
*
Onlar, sevgili Yılmaz Özdil’in anlatımıyla, “yalnızca zeybek oynamak için diz çöken”, yazdıklarını, söylediklerini başı dik, şerefle taşıyan pırıl pırıl emekçilerdir.
O gazetecilere sevgi ve saygıyla sarmaladığım yürek dolusu küçük bir armağanım olsun istedim…