Aslında şebeke değil, şebekeler demem lazımdı. Çoğula indirgemeliydim. Aslında her şehirde var, şahsım şehri de bunlardan niye geri kalsın diyerek, şebeke ve şebeklere, pardon şebekelere dair birkaç cümle etmem gerektiğini düşündüm.

Bu şehirde şebeke olduğu kadar, şebeklerin de sayısı az değil. Türlü türlü, çeşit çeşit…

Bizim insanın aklına şebeke deyince su, kanalizasyon, doğalgaz ve elektrik şebekeleri gelir. Depremde su şebekesi arıza gördü, neden gördü çünkü eskidi. Bu şehre üç kanaldan su geliyor, Pınarbaşı’ndan, Ayvalı Barajı’ndan ve Andırın Karasu’dan. Özellikle Pınarbaşı ve Ayvalı Barajından şehre gelen şebekelerin yenilenmesi gerekiyor, eski…

*

Geliyorum şebeklere, pardon şebekelere…

Şehir enkaz altında kalınca, tanımakta zorluk çektiğim şahsım şehrinde yeni yapılaşma ve imar alanları oluşturma başlayınca, kendini müteahhit yerine koyan çapsızların ağzı sulanmaya başladı.

Daha şimdiden ‘Nereden yer kaparız, nereyi nasıl bitiririz, kentin en cazibe alanına nasıl konut diker de köşeyi döneriz, bunun için kimleri görür, kimleri ayarlarız!’ derdine düştüler.

Bunlara çanak tutan yerel yönetimler ve bürokratlar dahil.

Acıları unuttuk sanki. Sanki o enkaz kamyonlarında çok çok uzaklara dökülen molozların içinde yakınımız yoktu!

Sanki işyerlerimiz yıkılmadı, aşımız ve işimiz gitmedi.

*

Şebeklerin olduğu yerde şebekeler de vardır. Onlar sadece cebini düşünür, onlar sadece banka hesabının şişirilmesinden yanadır, onlar sadece daha çok kazanma hırsı ile yanıp tutuşmaktan taraftır.

Giden umutlar, enkazla bilinmedik yerlere dökülen hatıralar, bardakta yarım kalan çaylar, yılları bir güne sığdıran depremle birlikte giden canlar onların umurunda bile değil.

Varsa yoksa rant.

Kentsel dönüşüm için ağzı sulananlara, gözünü bir avuç toprak doyursun dediğimiz aç gözlülere, ağzından salyalar akıtarak yarını bekleyenlere seslenmek gerekirse, artık yeter, Allah’tan korkun. Paranın, o lüks evlerin, son model arabaların, banka hesaplarının bir işe yaramadığını, bizi kurtaramadığını gördük.

Depremden sonra zengini de fakiri de aynı ateşte ısındı, aynı kuyrukta yemek sırasına girdi.

*

Depremle birlikte yağmalar hiç durmadı. Bu işi sadece Suriyelilere yıkmak doğru değil. Bizlerden olanlar da yağmanın peşindeydi. Hasarlı, yıkılmak üzere demediler, daldılar evlere, işyerlerine, ne varsa alıp gittiler.

Gavur dediğimiz, Yahudi, Rus, Alman dediğimiz ülkenin insanları yaramızı sarmaya gelir, sahra hastaneleri kurar, hayır dernekleri, vakıf lar bize bir tas çorba ikram eder, bir bardak çay ile üşüyen kalpleri ısıtmaya çalışırken, Müslüman dediklerimiz çaldı mallarımızı.

Çünkü deprem sadece evlerimizi, işyerlerimizi değil, vicdanlarımızı da vurdu.