İnsanlar doyumsuzluk eşiğini çoktan aştılar,  pandemiden sonra da bu durum hız kazandı, ben buna sessizce delirme diyorum. Ardından depremler oldu, insanlar çıkamadıkları eve giremediler. Hayatın aniden tepetakla olma olasılığı ile yüzleşmek zayıf karakterli insanlara her anı coşkuyla yaşama fikrini yerleştirdi. Coşkuyla yaşamakta sorun yok, ancak başkasına zarar veriyorsa bu kabul edilemez. Günümüzde popüler olan carpediem felsefesi yani anı yaşamak bizde yanlış anlaşıldı. Gününü gün etmek, sınır tanımadan eğlenmek diye anlaşıldı. Oysa bu felsefede derin mesajlar vardı,  temelinde farkındalık, değer arttırmak vardı. Anı coşkuyla yaşamak konusunda bazıları toplumun kırmızıçizgilerini aşmakta zorlanmadılar, hatta bu çizgileri hoyratça hiçe saydılar.  Bu durum şu an büyük bir çoğunluğu temsil ediyor.  İyi olmak gibi bir derdi olanlar ne yaptı derseniz, onlar sessizce kendi köşelerinde sinmeye, durmaya ve kendine bulaşmasın diye olayları görmezden gelmeye başladılar. Sessiz şeytan olma durumu bu çağdan daha fazla başka çağda olmamıştır. Konuşanı da hemen susturuveriyorlar, azınlık psikolojisiyle sinmek gibi bir eylem daha uygun geliyor muhtemelen.

           Psikolojik olarak hayatın her anını coşkuyla yaşama konusunda yemin ettiler ki bunca delilik hız kazandı. Ya da ahlak ve örften kurtulanlar çimlerde zıplayan taylara döndüler. Ne etraftakilere verdikleri zarardan, ne aile ve ahlak düzenini bozduklarından haberleri yok, tepinip duruyorlar. Tay dediysem burada cinsiyet ve yaş belirtemiyorum, her yaştan her cinsten insanlar öyle haz sınırına oynuyorlar ki artık her şey olabilir düşüncesi bizde çoktan gelişti. Eskiden akıl alınacak merci olarak gördüğümüz yaşlılarımızı tik tok köşelerinde garip ve bayağı hareketlerle kendini rezil ederken görüyoruz. Orada durup bir düşünüyoruz ve bunlar bu duruma ne ara geldi diye aklımız allak bullak oluyor. Bu da mı oldu, olamaz diyemiyoruz artık. İyice delirsinler bakalım nereye gidecek bu delilik.

            Kalan ömürlerini korkuyla yaşamak yerine, psikolojik olarak güvende olma hissini ortaya çıkaran eylemin haz ve hız sınırını aşmakla mümkün olacağı kanısına vardılar.  Bu nedenle madde bağımlılığı, uyuşturucu materyaller kat kat çoğaldı, kullanma yaşı oldukça aşağı indi. Okul kapılarında satışını yapmaktan da kaçınmıyorlar. Şu günlerde internet satış sitelerinde çok kolay ulaşıldığını haberlerden her gün duymaya başladık. Üstelik bunların içinde ünlüler de çoğunlukta. Onlar da biliyor yakalandıklarında az bir cezayla yatıp çıkacaklar, muhtemelen öyle alıştılar ki arada tatil gibi geliyor. Önlem alınması konusunda ne yapılıyor bilmiyoruz ve endişeliyiz. Bizde büyük bir toplumsal güvenlik sorunu olduğu gün gibi ortada,  cinayet işlenme ihtimali varken engel olunmuyor, ancak cinayetten sonra cinayet mahalline gidilip müdahale ediliyor. Önlem konusunda yetersiziz ve bunu bir an önce aşmalıyız. Hem toplum olarak hem de yetkililer olarak. Sonra geriye dönüp olanları toparlayamıyoruz,  çorap söküğü gibi toplumun her alanına zarar veriyor. Kolluk güçlerine olayı hissettiğinizi önlem almaları gerektiğini ilettiğinizde vuku bulmadan müdahale edemeyecekleri cevabını alıyorsunuz. Bunu yaşamasam inanmazdım, şikâyetlerin daha hassas değerlendirilmesi birçok olayı engellemez mi? Olduktan sonra olay mahalline gelmeniz bir şey ifade etmiyor. Önce önlem, bu konuda yetkililerin ivedilikle bir şeyler yapmaları gerekmekte. Nerede hata varsa düzeltilmeli, bu toplum bunu hak ediyor, güvenlik her vatandaşın hakkı. Yasaların yazılı olarak kalması vatandaşı korumuyor.

            Freud, psikolojik tüm sorunların bilinçdışında çözülmeyi bekleyen sorunlardan kaynaklandığını savunur. Psikanaliz teorisini ve psikanalist kuramını geliştiren Freud şimdi yaşasaydı psikoloji bilimine döşediği taşları bir bir söker yeni bir insan psikolojisi kitabı yazardı. Gerçi onun da birçok iddiası artık geçerliliğini çoktan kaybetti, bence kaybetmedi zaten yanlıştı, insanlar yanlışı doğru gibi kabul edip bugüne taşıdılar. Tabii bu söylediğim tüm kuramları için geçerli değil, yanlış anlaşılmasın. Yanlışı da sorgulamadan doğru kabul etmemeliyiz ki bu bilim dahi olsa.  Teknolojinin gelişmesiyle, bilgi ve bilimin ilerlemesiyle zaten bilimde kabuk değiştirdi.

          İnsan ar damarını çatlattıysa geriye dönüşü olmuyor. Bugün kadın, çocuk cinayetleri, zavallı hayvanların katledilmesi belki de önceki çağlarda bu kadar konuşulmamıştı.

         Ne oldu peki bize, ne olacak dünyanın diğer ucuna tek tuşla ulaştıktan sonra hızlı bir şekilde ahlak değerlerimizi bir daha gözden geçirdik sanırım. Kadim gelenek ve göreneklerimizi, yazılı olmayan toplumsal,  milli ahlakımızı yitirmeye başladık. Sosyal medya gibi mecralarda elbette iyileri de görüyoruz ama nedense insan gördüğü iyiden çok kötüyü kopyalıyor. Doğru ya iyinin kopyalanması yanında kötünün kopyalanma oranı kat be kat fazla. Bunu ben değil insan psikolojisi söylüyor.

           İşte Freud un bilinçaltı burada devreye giriyor, onun var benim neden yok, ben de böyle mutlu olmalıyım, hazzın sınırında ben de yaşayabilirim. Bu kadar insan bunu yapıyorsa demek ki bu yanlış değil, demek ki yapılabilir… Sorular ve insanın iç dünyasında kendine verdiği cevaplar. Hele de aşağılık kompleksi ile büyütülmüş, ezilmiş bir çocukluk da geçirdiyse kuralsız davranışları yapmak onu yüceltecek, farkındalık katacak duygusu uyandırıyor. Çünkü bir gruba dâhil olmuş olacak. Bu duygu sosyal medya sayesinde fazlasıyla desteklendiği için de bir süre sonra normale biniyor.

                         Yazının devamı gelecek hoşça kalın dostça kalın