Gemisine bağlı. Her ne kadar her türlü yoruma açık olsa da, insanlık halinin takvimsiz bilgisini anlatan evrensel bir kavram olsa da, yerine yenisini koymak kolay olmuyor. Dahası, ondan arta kalan ağrılı boşlukta ne yapılacağı da pek bilinmiyor.

Her insanın, her ağacın, yaratılmış tüm canlılar kadar kelimelerin, cümlelerinde sonu var. Masalların, filmlerin, hikayelerin, romanların ve savaşların.

Nasıl bir insan, bir ağaç aşınıyorsa zamanla, kelimeler, cümlelerde aynı kaderi yaşıyor.

Bu tek başına bir dert değil tabi.

Hayat dinamik ve devam ediyor, kaldı ki aşınan kelimelerin yerine, genelde bir yenisi kendini inşa ediverir, üstelik gayet doğaldır yaşanan, hissettirmeden yapar bunu.

*

Vicdan, böyle bir kelime mesela. Onu, varlığı değil, artan şiddetteki yoksunluğundan tanıyoruz artık.

Bir acı hadise yaşanır, istenmeyen olsa da canlar yok olur, ocaklar söner, toplum bu acı ile kavrulur günlerdir, büyüklerimiz her acının geçici olduğunu söyler, ekonomik sıkıntıya düşeriz toplum olarak moral verirler, ‘Sabredelim, aynı gemideyiz. Acı hepimizin!’ derler, bizi de acıya, bizi de ekonomik yokluğa, bizi de çaresizliğe, bizi de geçim sıkıntısının çözüm merceğine ortak yaparlar.

Aynı gemide olup olmadığımız bazen tartışılır. Kimisi tevekkül gösterir, kabul eder, katlanır: Kimisi de isyan noktasında haykırır, ‘Hayır efendim, aynı gemide değiliz!’ diyerek öteki mahalleye kafa tutar.

Kabul edilir veya edilmez ayrı mesele, bizi yönetenler aynı gemide olduğumuz meselesinde bizi iknaya çalışırlar.

Aynı gemide olduğumuza inanmamızı isteyen kesim çoğunlukta mı, azınlıkta mı, bunu bilemem.  

*

Bedenimiz gibi vicdan, acıma, merhamet duyguları da aşınıyor zamanla. Özellikle son dönemlerde sosyal ve ekonomik yaşam kalitesinin yerlerde sürünmesi ile en çok aşınan, yıpranan ve tükenme noktasına gelen vicdan.

Artık herkes ekonomist kesildi. Öyle ki, insanlar vicdan ile cüzdan arasına sıkışmış vaziyette.

Peki vicdan kavramını ben mi aşındırdım, ben mi yerle yeksan ettim!

Bendenize sorarsanız, doğruluk, dürüstlük, kadına şiddetin insanlık suçu olduğuna özümsemiş, etik gazetecilik, vicdanı yaşam biçimi kabul edip, cüzdanı elinin tersi ile iten merhamet sahibi insanlarla aynı gemide olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.

Sıkıntı yok!

*

Gemi, kalabalık bir yolcu gurubu ile seyrederken engin denizlerde, birden suya birinin düştüğü görülür. Vatandaş denize düşünce, panikleyen kalabalık “Yazık adama, yüzme de bilmiyordur muhtemelen. Yok mu denize atlayıp zavallıyı kurtaracak kimse! Yazık boğulacak!” diye sağa sola koşuşturma esnasında, o kalabalıktan birisinin denize atladığı görülür.

Atlayan adam da zar zor ilk düşen adamı kurtarır, güverteye çıkarlar. Adam şaşkın kalabalığa bakarak, “Ulan beni aşağıya kim itekledi?” der.

Meğer adam denize gönüllü atlamamış, biri tarafından iteklenivermiş.

*

Medyada çürüme, seviyesizlik her geçen gün taban yapıyor! Kimse kimseyi sevmiyor, kimse kimseyi istemiyor, herkes birbirini seviyor görünüyor, herkes birbirine saygı duyuyormuş gibi hareket ediyor.

Ve herkes kendini yıllarını verenlerle aynı kefeye koyuyor!

Kendimi geliştirmemişim, kalite için, seviye için, itibar için elimi taşın altına koymamışım, ağzı bozuk şarkılarla müziği bile katletmişim, haberde, köşe yazılarında etik kuralları linç etmişim, tehdit ve şantajı gazetecilik sanmış, bağırıp çağırarak çevre edinmiş, para kazanmışım…

Söyleyin şimdi, aynı gemide miyiz sizce?

*

Aynı gemide olmamız için, önce geminin iskeleti sağlam olacak! Dayanıklı, muhkem olacak. Kaptanı, tayfaları güvenilir olacak. Rotası belli olacak! Gideceği limanın da güvenilir olduğuna inanılacak.

Deniz sakin değilse…

Hava yolculuk için elverişli değilse…

Kaptan ve tayfa barışık değil, yolcular da kendini güvende hissetmiyorsa…  

Gemi, kaptan, tayfalar ve varış limanı güvenli değilse, aynı gemide olduğumuzu kim söyledi size!