‘Bir şey anladıysam Arap olayım!’ dediğinizi duyar gibiyim. İlkinde ben de bir şey anlamadım. Yazıyı birkaç kez okumaya çalışsam da, ikinci etapta yoruldum, bıraktım.

Gazeteci Ege Cansen yazmış, ‘Ülkeleşen şehirler’ diye. Şu gerçeği göz ardı etmemek, unutmamak gerekiyor, şehirler markaları ile vardır.  Şehirleri tanıtan, toplumla barıştıran, Avrupa pazarlarında isim yapmalarını sağlayan markalarıdır. Markaları da marka insanlar yaratır. Çok şükür şahsım şehrinde böyle ortak akılla hareket edip, aklını, eğitimini, birikimini kalkınmaya, üretime, istihdama yönlendiren çok kişi var. Zaten çapsız, yeteneksiz kimselerden bekleyeceğiniz marka, çayhanelerdeki marka’dan farksız olur.

Ve şehirler de markaları ile marka değeri yüksek iş insanlarıyla gerçekleşir.

*

Bir önceki yazımda, ‘marka@firmalara yapılan itibar suikastı’nı konu etmiş, üretimi, istihdamı ve ihracatı hedeflemiş marka ve firmalara yöneltilen linç girişimini doğru bulmadığımı yazmıştım. Bu kararımda ısrarlıyım.

Yıllar önce tarım kenti iken, 1983’lü yıllarda, hükümetlerin girişimcilerin önünü açmak düşüncesiyle getirdiği teşvik yasası, herkesi üretime, istihdama yönlendirdi. Ekip biçmeyi, çırçırcılığı bırakanlar iplik fabrikası kurmaya başladı. Bu hızlı başlangıca öncülük, neredeyse rehberlik eden MARTEKS oldu. Kuranlar başöğretmendi, (ki çoğu hayatta değil, Allah rahmet eylesin!) arkalarından gelenler ise üretimin, istihdamın öğretmeni oldular. Yani düne kadar çırçırcı, tarım emekçisi (özellikle pamuk, buğday, mısır) olanlar bir anda şehri ayağa kaldırdı, iplik fabrikaları ile donattılar. Kalkınma hamlesi başlamış oldu.

Bugün iplik üretiminin yüzde 33’ünü şehrimiz karşılıyor. Bu bir gururdur.

Ve ilerleyen senelerde ise yatırımda çeşitliliğe gidildi; enerjide, çimentoda, gıdada, konfeksiyonda ve kâğıt sektöründe markalaşma sağlandı. Allah razı olsun!

*

Şehirler neden ve nasıl büyüdü?

Dondurmanın başkentiyiz zaten. Dondurma sektöründeki önemli markalarımız hem şehrimizin tanıtım elçisi oldular, istihdam ve ihracatları ile ülkeye, şehrimize dövizler kazandırdılar.

Tarım kentinden sanayi kentine evrilince, ilçelerden ve kırsaldan merkeze göçler başladı. Bugün kırsalda, köylerde ekip biçme bitti, zaten gençler de çalışmak için fabrikalara, şehirlere akın gidince, bu kesimlerde ihtiyarlar kaldı sadece. Tarlalara boş, çorak bırakıldı. Organik olduğu gerekçesiyle ki öyleydi, eskiden köy yumurtası, köy yoğurdu sipariş ederdik, belki üç-beş kuruş farklı olurdu. Oysa şimdi kırsaldakiler, köydekiler bile yumurtayı, yoğurdu şehirden getiriyor. Ekmeği bile.

*

Büyümek… Çevreden daha fazla kaynak kullanmak demek. Filler mesela, geyiklerden daha fazla ot, yeşillik tüketir. Ama bu, fillerin çevrelerine geyiklerden daha fazla yararlı olduğu anlamına gelmez. Filler, bu yaşam tarzını, çevreye daha faydalı olduğu için değil, diğer hayvanlardan daha güçlü olduğu için sürdürür. Onlar yedikçe güçlenmiş, güçlendikçe daha fazla yemiştir. Şehirler de önce tarımda, sonra da sanayide yaratılan katma değeri kendine çekerek, büyümesini finansa etmiştir.

Buna karşılık da şehir ekonomisinin ihtiyacı olan hizmetleri üretmiştir. Bu üretim modeli, dediğimiz gibi kırsaldakileri şehre taşımış, büyüdükçe büyüyen, gelişen şahsım şehrinde, neredeyse çalıştırılacak işçi bulmak her geçen gün zorlaşmıştır.

Hele deprem sonrası, çoğu şehri terk ettiği için, bugün işletmeler çalıştıracak işçi bulamıyorlar. O yüzden kapasite küçülten, üretime ara veren fabrikaların sayısının çok olduğu söyleniyor. Komşu illere yatırımlarını taşıyanların olduğu da söyleniyor ama ne derece doğru bilinmiyor.

*

Yüzyılın depremini yaşadık. Şehrin nüfusu yarıya düştü deniliyor. Bakalım bu düşüş seçimleri nasıl etkileyecek, göreceğiz.

Çünkü 14 Mayıs’a şunun şurasında sayılı günler kaldı. Neredeyse bir ay… Liderlerin kitaplarında neler yazılı bilinmez ama bu seçimde ortak akıl devreye girecek. Her karar, bir seçimdir derler. Ortada bir problem var; tek çözüm yolu karar alıcının önüne her zaman çözmeye çalışmak veya çözmeye çalışmamak gibi iki tercih konulur. Karar almak, karar vermek, bir yere kadar hesap işi, yani bir anlamda matematik meselesi.

Çünkü son karar daima bir tercihtir. Bize, sanki her şeyi biz biliyormuşuz, sanki her şeyden haberimiz varmış gibi soruyorlar, ’14 Mayıs’ta seçimi kim kazanır, kim cumhurbaşkanı olur, siyasi aritmetik nasıl şekillenir!’

Siz ne biliyorsanız bizim sizden farkımız yok! Kelin merhemi olsa kafasına sürermiş. Bizimkisi o hesap sevgili okur!

Dedim ya, tercihim kendimdir ama kendimle hemfikir olamadım ki.

*

Bir de senelerdir bize yutturulan ‘Marka şehir’ palavrasını yazacaktım, yer kalmadı. Başka güne inşallah, maşallah!!!