Kalmayacağını eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel söylemişti. “Tencere iktidarları devirir!” de demişti.

Şimdi bırakalım tencere tava ve kaşığı, bir kenara koyalım merhum Demirel’i, bırakalım meseleleri bir yana, biz yerele, içeriye bakalım ve kronik hale gelen meseleleri mesele olarak görüp görmemeyi tartışalım.

Tartışalım da, kimi, kimleri mesele olarak görüp görmeyelim!

Atanmış bürokratları, yani vali, kaymakam ve üst düzey il müdürlerini mesele olarak görebilir miyiz? Hangi nedenlerle sonra!

Yine siyasi partilerin genel merkezlerince, il-ilçelere atanmış il ve ilçe başkanları mesele olarak devam ederse, ortaya ne gibi meseleler çıkar!

Şahsım şehrinde tabeladan öteye gitmeyen sivil toplum kuruluşları var. Dernekler, cemiyetler, vakıflar vs…

*

Dernek dedim de aklıma geldi, öyle dernekler var ki, bırakın bir işlevini, etkinliğini başkanını dahi gören yok! Adını bilen bir parmağın sayısı kadar ancak çıkar! Ama başkan mı, valla başkan!

Memleketin sorunlarını gündeme getirdiği söylenen, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak algılanan, halkın gözü kulağı, ağızı, burnu diye adlandırılan basın mesela.

Mesele mi, vallahi de billahi de mesele. Tabi bunun içine internet sitelerini de koyunca, mesele daha da ciddi mesele halini alıyor ki, asıl mesele burada başlıyor zaten! Dünkü çömezler daha kalem tutmasını bilmezken, kendini potansiyel, birinci sınıf gazeteci yerine koyuyor ki, meselenin büyüğü burada kendini gösteriyor.

Daha önce de söyledim, büyükler küçükleri sevmeyince, küçükler büyüklere saygı göstermeyince, emeğe saygı da başını alıp uzaklara gidince, mesele içinden çıkılmaz hale geliyor.

*

Siyasiler… ‘tamam işte, asıl mesele olanlar bunlar!’ dediğinizi duyar gibiyim. Öyle ki, bu şehrin kronikleşen meseleleri mesele olmaya devam edince, siyasiler de mesele haline geliyor kendiliğinden.

Telefonlara çıkmayışları, verdikleri sözleri tutmayışları, herkese mavi boncuk dağıtıp, yeşil ışık yakmaları, sonrasında hepsini ellerinin tersi ile kenara itip meseleyi içinden çıkılmaz hale getirmeleri, en büyük mesele olarak çıkıyor karşımıza.

‘O iş bende, mesele etmene gerek yok!’ deseler de, sen asıl meselenin baştan savılmak olduğunun farkındasın ama asıl mesele senin bunu bile mesele etmeyip, ‘uzayan dal bizden olsun!’ düşüncesinden hareketle, mesele siyasetçiyi mesele etmeyip, kendin mesele haline geliyorsun ki, asıl mesele burada işte.

Merhum Müslüm Gürses bile ‘mesele’ şarkısıyla zirveye oturmuştu. Yani meselenin önemine vurgu yapmıştı bir anlamda. Ama siz meseleye başka bir bakış açısı getirdiniz, meseleyi mesele ettiniz! İçine ettiğiniz gibi…

*

Şahsım şehrinde mesele olmayı sürdüren meseleler var.

Biz de bu meseleleri mesele yerine koyup, meseleyi gündemin ana unsuru yapıyor, bir anlamda yangına körükle gidip, çözüm getireceğimiz yerde meseleyi büyütüp, mesele haline gelen mesele bürokrat, siyasetçi, belediye başkanı, gazeteci, esnaf, STK önderleri sanayicileri…

Bakın sanayicilere toz kondurmayıp, onları mesele olarak görmeyen mesele kimseler, mesele çıkar olunca meselenin çözüldüğünü zannediyorlar.

Oysa ki asıl mesele kendisi. İsmini mesele koysanız, şıp diye oturacak belediye başkanlarımız var mesela…

Hareketleri, konuşmaları, icraatları mesele olarak çıkıyor karşımıza. Bazen biz onları gözümüzde büyütüp meseleyi başka tarafa çeksek bile, kurum çalışanlarının gözünde ‘mesele başkan’ olmuş zaten.

Öyle başkanlar var ki, partilerinin il başkanları ile sorunlu, ittifak ortağı siyasiler ve başkanlarla mesele olup çıkmış, meseleyi içinden çıkılmaz hale getirip, size meseleyi mesela’ya çevirsem de sakıncası yok, bölgesinde herkesle sorun yaşayınca, asıl meselenin kendisi olduğunu unutanlar da çıkıyor arada.

Örnek versem, çirkin düşer, ayıp kaçar!        

 *

Hepimize düşen sorumluluklar var. Bu şehir kimsenin babasının tapulu malı değil. Hiçbir siyasi partinin tekelinde de değil.

Bu şehirde mesele var mı, var!

Mesele başkan, mesele milletvekili, mesele siyasetçi, mesele gazeteci, mesele STK kanaat önderi, mesele sanayici yok mu? Sürüsüne bereket!

Hepsi var da, mesele etmeye değmez!

Etmeyince de mesele kalmıyor, mesele kendiliğinden çözülmüş oluyor!

Bu şehirde meseleler çözülür! Nasıl mı, ‘mesela…’ dedik canım!